RAHMETİNİN  

EN MÜKEMMEL, EN AHSEN TECELLİLERİNİ,

RAHİMİYYET’İN ARŞI OLAN

KALP PINARINDAN, İNSAN YÜZÜNE AKITMIŞTIR!..        

“Evet, tehâlüfte kast ve ihtiyar vardır.

Her insanın bütün insanlara simâca muhalefeti buna delildir.”

(mesnevi-i nuriye)

-Bu vecizeyi daha iyi anlayabilmemiz için örneklendirebilir misiniz?..

 Biraz önce yağan yağmurun ardından, sulanmış bahçe gibi canlanmış,

renklenmiş bahar çayırı,

akşam güneşinin altuni ışık hüzmesinde ne kadar güzeldi.

 En değme ressamlar dahi bu manzarayı böyle hayattar çizemezdi.

 Çizse o enfes kokuları veremezdi,

 Kokuları tarif etse o meltemin harika serinliğini hissettiremezdi.

 Hülasa,  benzersiz, muhteşem bir andı ki; ancak yaşayan bilir!..

 Demem o ki; ay bahar-yaz ayı, hava suhulet!.. Beklenmedik bir tezat!..

Ama müthiş bir güzelliğin yaşanması için, 

hikmetle yapılmış bir iş, bir lütuf!.. Nerde biraz önceki  ülfet, gaflet!..

Nerede  şu an kendini iliklerimize kadar,

bütün duyularımıza hissettiren muhteşem hikmet!..

Tanınmak bilinmek ve sevilmek babında şu kâinatı halk eden Rabbimiz,

nasıl ki bütün İcraatlarında Esma-i Hüsna’sının

ve FATIR-I HAKİM’in, FERDİYET’inin

harikulade güzelliklerini hikmetle ortaya çıkarıyorsa;

Yaratılmış canlıların en ahseni olan insan suretinde

Rahmetinin

en mükemmel, en ahsen tecellilerini,

RAHİMİYYET’in arşı olan kalp pınarından, insan yüzüne akıtmıştır.

Eğer tehâlüf yani –zıtlıklar- olmasaydı,

farklı kişilik, farklı  karekter 

ve âlâmet-i fârika denilen şahsiyet ve kişilik aynası olan

insan simasına ait bambaşka farklı ve şahsi suretler olmayacak,

bütün alemleri içine alan kainatın en güzel meyvesi

insanın kalbi binler âlemin harita-i mâneviyesi hükmündedir.” ….  

“hakaik-i kâinatın mazharı, medarı, çekirdeği olduğu,”

 (mektubat)  hakikati azim bir izhar ile okunamayacaktı.

             Hasılı kelam;

Ve istidada göre bazan bir isim galip oluyor,

yalnız kendi hükmünü icra ediyor; o istidatta onun hükmü hükümran oluyor.”

(24.söz)

hakikatine binaen her bir isim, çok farklı tecellilerle,

çok farklı veya benzer

veya birbirine zıt karakter, fikir, düşünce, his ve duygularla,

simâlarda kendini tanıttırıp, okuyup, okutturmaktadır!..

“…. Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık.

Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık.

Muhakkak ki Allah yanında en değerli ve en üstününüz

O’ndan en çok korkanınızdır.

Şüphesiz Allah bilendir, herşeyden haberdar olandır...”

(Huccurat-13)

“Ey insanlar!

Şunu iyi biliniz ki Rabbiniz birdir,

babanız birdir!..

Arab’ın başka ırka, başka ırkın Arab’a,

beyazın siyaha, siyahın beyaza,

takva dışında bir üstünlüğü yoktur” (müsned-veda hutbesi)

Bab-ı Şefkat NUR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir