Kelam-ı İlahi olan Furkan-ı Hakim’de,
her şeyin ve her hadisenin,
Levh-i Mahfuz’un defterleri olan İmam-ı Mübîn ve Kitab-ı Mübîn’de yazılması
bunların çok ötesinde bir keyfiyeti beyan eder…
Bu kaydın da harflerle, kelimelerle alakası yoktur.
“Biz her şeyi
İMAM-I MÜBİN (Levh-i Mahfuz) de tek tek yazdık.”
(Yâsin, 36/12).
“Ne göklerde ve ne de yerde zerre kadar bir şey ondan uzak kalamaz;
bundan küçük veya büyük ne varsa,
KİTAB-I MÜBİN’ de -hepsi apaçık bir kitapta- yazılmıştır.”
(Sebe’, 34/3).
En’am Suresindeki,
“Yaş ve kuru ne varsa hepsi Kitab-ı Mübîn’dedir (apaçık bir kitaptadır)”
“İMAM-I MÜBÎN”,
ilim ve emr-i İlahînin bir nev’ine bir ünvandır ki; âlem-i şehadetten ziyade
âlem-i gayba bakıyor.
Yani zaman-ı hâlden ziyade, mazi ve müstakbele nazar eder.”
“KİTAB-I MÜBÎN” ise,
âlem-i gaybdan ziyade, âlem-i şehadete bakar.
Yani, mazi ve müstakbelden ziyade, zaman-ı hazıra nazar eder
ve ilim ve emirden ziyade,
kudret ve irade-i İlâhîyenin bir ünvanı, bir defteri, bir kitabıdır.
İmam-ı Mübîn, kader defteri ise; Kitab-ı Mübîn, kudret defteridir!..” (mektubat)
Hulâsa;
İmam-ı Mübin, varlık için, çekirdek veya tohum misali bir plan, proğram bir kanun ise,
KİTAB-I MÜBİN;
o plan ve programın hayata geçiş, vazifeye başlayış, icra veya tahakkuk işlevinin
Kayıt ve tescil ile mühürlenip, delillendirilmesi, hesap ve neticelere hazır hale getirilmesi,
Kısaca, LEVH-İ MAHFUZ da yazılmış
Kader Kitabındaki Emr-i İlahi’nin gerçekleştirilmesidir…
Kur’an bu iki vazifeyi de hem tebliğ, hem de teyid eder…
Zira; “Kur’an senin ya lehinde ya da aleyhinde delildir –şahittir.-”
(Müslim,Tahâret) denilmiştir!..
Kur’ân hem görmediğimiz- gayb- hem de gördüğümüz –şahadet- âlemini bize tefsir eder.
“(O,) insanı pişmiş çamur gibi kuru bir balçıktan yarattı.
Cânnı (cinlerin babasını) ise, ateşin dumansız alevinden yarattı.”
(rahman,14-15-)
Melekler hakkında ise,
“Belki onlar, Allah’ın şerefli kullarıdır.
Onlar Allah’ın sözünden önce söz söylemezler
ve O’nun emrettiklerini (hemen) yaparlar.”
(enbiya,26-27) der..
Efendimiz (ﷺ) de
“Melekler nurdan yaratıldı. Cinler dumanlı alevden, ateşten yaratıldılar.
Adem ise size (Kuran’da) anlatılan –çamur- dan yaratıldı.”
(Müslim, zühd, 61, 4/2294)
Mesela, dağlar ve ağaçlar gördüğümüz varlıklardır.
Ama bunların Allah’ı zikretmesi
ve O’na tesbihte bulunması, bizim bilmediğimiz gayba ait sırlar olduğundan,
onların da musahhar birer vazifedar kul
oldukları gerçeğini de yine Kur’an’dan öğreniyoruz…
“Göklerde ve yerde ne varsa, O’nu tesbîh eder.” (haşr,24)
“Yedi gök ile yer ve bunlarda bulunan herkes O’nu tesbîh eder.
Ve O’na, hamd ile tesbîh etmeyen
hiçbir şey yoktur…
Fakat (siz) onların tesbihlerini anlamazsınız!..” (İsrâ,44)
Ve yine gayba ait şu ifadeler
bize kainatın birçok sırlarını açıklıyor…
“Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah’ındır.
Siz içinizdekileri açığa vursanız da gizli tutsanız da Allah onunla sizi hesaba çeker.
Sonra dilediğini bağışlar, dilediğine de azab eder. Allah her şeye kadirdir.” (Bakara,284)
“Peygamber, Rabbi’nden kendisine ne indirildiyse ona iman etti.
Müminlerin de hepsi Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler.
“Biz Allah’ın peygamberleri arasında ayırım yapmayız, duyduk ve itaat ettik.
Ey Rabbimiz, bağışlamanı dileriz, dönüş ancak sanadır.” dediler.”
(bakara,285)
“Allah hiç kimseye gücünün yeteceğinden başka yük yüklemez.
Herkesin kazandığı hayır kendisine,
yaptığı kötülüğün zararı yine kendisinedir. (bakara,285)
O halde yine onun kadim ve aziz kelamıyla yalvaralım;
“Ey Rabbimiz,
eğer unuttur da bir hataya düşersek, bizi onunla hesaba çekme!..
Ey Rabbimiz, bize bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme!
Ey Rabbimiz, bize gücümüzün yetmeyeceği yükü de yükleme!
Bağışla bizi, mağfiret et bizi, rahmet et bize!
Sensin bizim Mevlâmız, kâfir güruhuna yâr ve yardımcımız ol!..”
(bakara,285) Amin!..
Bab-ı Şefkat NUR