Kitap okuyunca ne değişecek diyorsan,elindeki kitaba iyi bak,o da bir zamanlar odundu.
TAHİRİ MUTLU AĞABEY
“Bütün fütuhat buna bakıyor,Rusya’yı da bu yıkacak!” demişti.
O zaman Sungur Ağabey ders yaparken:
“Kardeşlerim, biz burada risale okurken,atom bombaları hâlinde Moskova’ya düşüyor” demişti.
Bayram Yüksel Ağabey
Üstad Hazretleri, “Tenbellik, hastalık ve yorgunluk nefsin desisesidir!” diyor ve hiç sevmiyordu!
Bayram Yüksel Ağabey
Üstad Hazretleri, “Evladlarım, evladlarım, Risale-i Nur dinsizlerin,Komünistlerin,Masonların belini kırmıştır., merak etmeyiniz!Risale-i Nur dâima galiptir.Yeter ki, siz Risale-i Nur’a sadık kalın!” diyordu.
Bayram Yüksel Ağabey
Üstad Hazretleri “Nasıl ki, Cuma akşamları camilerde tecdid-i iman yapılıyor. Biz de,Risale-i Nur okuyarak tecdid-i iman yapıyoruz.” diyordu.Bir gün Ceylan,Tahiri,Sungur Ağabeyler,Bayram Ağabeyin bulunduğu bir derste “Üstad Hazretleri,”Siz zannediyor musunuz ki,biz beş altı kişilik bir ders yapıyoruz.Biz bu dersimizde Anadolu’daki binler cemaatlerin arasına girip ders yapıyoruz.” dedi.
Hulusi Ağabey,”Ben parasını veremeyeceğim malı satın almam.Ben sokakta gezer kalbimi bozmam veya ben Risale-i Nur şakirdiyim,kendimi muhafaza ederim” sözleri laf.Bu zamanda takvanın ve kendini muhafazanın yolu kesin tecrübemle söylüyorum ki;derse devam ve eserleri mütefekkirane okumakla olur. Can kurtaran Risale-i Nur dairesidir.
Hulusi Ağabey,”beyefendinin dükkanının cephesi geniş,fazla güneş aldığından müşterilerle fazla meşguliyet sebebiyle eve yorgun dönüyor.Yemek yedikten sonra, “yahu bugün biraz rahatsızlığım var.Kanepede biraz uzanayım.” diyor.Nefis sırtını yere getirmiş oluyor.Halbuki yakından bilse ki,derste duyacağı bir kelime bir cümle ebedi hayatının kurtuluşuna vesile olacak,değil rahatsız olmak,yürüyemeyecek derecede dahi olsa,sürüne sürüne derse gelecektir.”
Hulusi Ağabeyin torunu,evlerin arandığı bir zamandı.Dedeme (Hulusi Abiye) dedim ki bugün derse gitme. Bilsem kafamı kesecekler ben yine bu derse giderim, dedi.Bizim eve siyasiler gelirdi ama siyaset konuşulmazdı.
Hulusi Abi,”Kardeşim,ben bu risaleleri saklasam belâ ve musibet gelir.onun için ne olursa olsun,daima Risale-i Nur’u yanımda bulunduruyorum” dedi.
Mehmet Orakçıoğlu;bir ağabey efendim (Hulusi Ağabeye) derse birkaç gün ara versek,diyecek oldu.Ben hayatım pahasına da olsa bu dersleri yaparım,üçüncü ordu üstüme gelse bu dersi yapacağım,korkan,çekinen evine gider, dedi.
Biri geliyor Hulusi Ağabeye diyor ki, bana bir vird ver,ona devam edeyim.Risale-i Nur’u oku diyor.O yine sen bana bir vird ver, diyor. Benim vidim mirdim yok. Okursan Risale-i Nur’u oku, diyor. Adam Hulusi Ağabe’ye kanaat etmiyor, kalkıp Üstad’a gidiyor.
Üstad,nereden geldin?
diyor.Elazığ’dan.
Hulusi’yi gördün mü?Sana ne dedi?
Gitme dedi.O’ndan vird istedim,bana Risale-i Nur oku, dedi.
Daha niye geldin buraya?
Ders olarak İhlas Risalesi yeter diğerleri itman içindir,derdi.
MELEKLERİN GIPTA İLE SEYRETTİĞİ NUR DERSLERİNE AZAMÎ SIKLIKLA KATILMAK
Haftada bir iki gün bir araya geliyor, kırmızı kitaplardan bir miktar okuyor,kırmızı çaylardan birkaç bardak çay içip dağılıyoruz.
Bazılarınca bu faaliyet, pek de ehemmiyetli bir hizmet gibi görülmüyor.“Bir araya geliyor, kitap okuyorsunuz da ne oluyor,hangi hizmeti yapmış oluyorsunuz?” şeklinde suâllere muhatap olabiliyoruz.
Hatta nefsimizin sesini dinlediğimiz zaman nefsimizin de akıl ve kalbin kulağına aynı sözleri fısıldadığını duyar gibi oluyoruz.
Nitekim derse gitmediğimiz zamanlarda niçin gitmediğimizi sorguladığımızda,bazı mazeretlerin yanı sıra nefsin bu telkinlerinin de büyük etkisi olduğunu görüyoruz.
Halbuki iman hakikatlerinin okunup anlatıldığı bu derslerin ehemmiyetini tam olarak idrak edebilseydik,ölümden başka hiçbir bahanenin bizi bu sohbetten alıkoyamayacağını kabul ederdik.
Dünyevî olan hiçbir işin bu derslerden daha önemli olamayacağını anlardık. Basit bahaneler,geçersiz gerekçelerle iman derslerini ihmal etmezdik.
Dünyevî olan hiçbir kazancın iman ilmi tahsil etmekten daha değerli olamayacağını kabul ederdik.
“Bu gün çok yorgunum,biraz rahatsızım,hava da soğuk,misafir var,işim var,bu gün gitmesem ne olacak?” gibi telkinlere kulak asmazdık.
Peki,bu dersler gerçekten bu kadar önemli midir?Bu kadar önemliyse, bunu nasıl anlarız?
İman derslerinin önemini idrak etmek için önce kendi kalbimizi şöyle bir yoklayalım.
Derse gittiğimiz gün kendimizi son derece mutlu ve huzurlu hissetmiyor muyuz?
Okunan derslerde,aklımız,ruhumuz ve diğer duygularımız manevî ve nuranî bir gıda ile beslenmiyor mu?
Ruhumuzda bir hafiflik, bedenimizde bir zindelik ve rahatlık fark etmiyor muyuz?
Hatta ihlâs ve sadakatle derslere devam edenler,geçimlerinde bir bolluk ve bereket meydana geldiğini de bariz bir şekilde fark edeceklerdir.
Her şeye rağmen,kalbimizdeki gaflet perdesinin kalınlaşmasından dolayı yukarıdaki hakikatleri fark edemiyoruz diyelim.
Öyleyse,Risale-i Nur’da geçen şu ifadelere kulak verelim:
“Semavat zemine gıpta eder ki,zeminde hâlisen lillâh için,sohbet ve zikir ve tefekkür için,bir-iki adam,bir-iki nefes,yani bir-iki dakika beraber otururlar,kendi Sâni-i Zülcelâlinin çok güzel âsâr-ı rahmetini ve çok hikmetli ve süslü âsâr-ı san’atını birbirine göstererek Sânilerini sevip sevdirirler, düşünüp düşündürürler.” (Barla Lâhikası, s. 419)
Demek ki bu ders ve sohbetler,basit bir toplantıdan ibaret değil,melekleri imrendirecek kadar güzel ve değerli bir birliktelikmiş
Zirâ bu derslerde ulûm-i imaniye tahsil ediliyor.Ulûm-i imaniyenin tahsili ise,Cenab-ı Hakk’ın rızasını tahsil etmeyi netice veriyor.İnsan,hayatı ve kâinatı mana-i harfî ile okumasını öğreniyor.Cenab-ı Hakk’ın süslü ve hikmetli sanat eserlerini görüyor,kardeşine gösteriyor,bu sanatların Sanatkârını seviyor ve sevilmesine vesile oluyor.
Bir iki kişi,bir iki nefeslik bile olsa,böyle bir sohbette bulunsa,onların bu faaliyetleri de semanın zemine gıpta etmesine sebep oluyor.
Nur derslerinin önemini ders veren ve bir Nur talebesi tarafından görülen bir rüyayı burada paylaşmak istiyorum. “Rüya ile amel edilmez” ama içinde Risale-i Nur geçtiği için,Nur talebelerine bir işaret ve beşaret olabileceğini düşünüyorum.
1999 yılında meydana gelen ve hepimizin yüreğini yakan Adapazarı depreminde bir nur talebesi de manevî şehitler kervanına katılır.Bir süre sonra başka bir kardeş bu Nur talebesini rüyasında görür.
Onun depremde ahirete intikal ettiğini bildiği için, “Orada hâlin nasıl, neler yapıyorsun?” diye sual eder.
O deprem şehidi kardeşimiz ise,şöyle cevap verir:
“Rahatım çok iyi,ama bir şey için pişmanlık duyuyorum.Keşke Nur derslerine daha sık gitseymişim.Zira,dünyada katıldığım her ders için burada bir madalya veriyorlar.
Katılamadığım dersler için kaçırdığım madalyalara üzülüyorum.”
Evet,bu bir rüyadır.Ama içinde bizim için çok değerli olan bir hakikat taşımaktadır.
Mademki Üstâdımız, “Birimiz şarkta, birimiz garpta,birimiz cenupta, birimiz şimalde,birimiz âhirette,birimiz dünyada olsak,biz yine birbirimizle beraberiz.” diyor,
Öyleyse bu Nur talebesi mânen bizim aramızdadır. Onun için bize verdiği bu mesaja da kıymet vermek durumundayız.
Meleklerin gıpta ile seyrettiği Nur derslerine azamî sıklıkla katılmayı ve azamî derecede istifade etmeyi Rabbim cümlemize nasip etsin diyor,Ahirette Nur madalyalarınızın sayısının fazla olmasını diliyorum.