Askerdeyken bir kardeşimiz elinde bir gazete parçasıyla geldi…

Bir artist demiş: “Allah; açılma! günah işleme! namaz kıl! örtün! demeseydi. Ben bunları yapardım. Ama insanın içinde yasakları kırma meyli var. Ben de onun için yapmıyorum.”

Bunun üzerine arkadaş sordu;

“Böyle insanlara nasıl cevap vereceğiz?”

Dedim: Kardeşim, her insanın içinde şeytanın talebesi olan nefis bulunur. Bu sözü söyleyen ve söylettiren onlardır. Doğru, insanın içinde yasakları kırma, emirlere muhalefet etme duygusu var. Karşımızda da iki çeşit emir ve yasaklar var. Biri Allah’ın emir ve yasakları, diğeri nefis ve şeytanın yasakları. Peki biz içimizdeki bu emirlere muhalefet ve yasakları kırma hissimizi hangisine karşı kullanacağız?

Aklımız var, beraber tartalım, kıyas edelim: Allah bize ne vermiş? Nefis ve şeytan ne vermiş? Allah bizi yoktan, hiçten yaratmış. Sonsuz nimetlerle her yönden sarıp-sarmalamış. Her şeyimiz nimet olmuş. Nefis ve şeytan ise, hiçbir şey vermemiş. Ki kendileri de mahluktur, Halık değil.

Peki Allah emirlerine itaat ve yasaklarından kaçınırsak ne vaad ediyor? Nefis ve şeytan ne vaad ediyor?

Allah dünyada huzur ve elemsiz lezzet, ahirette kabirden itibaren ebedi ve daimi bir saadet ki, dünyanın bin sene mesut hayatı, bir saat hayatına denk gelmeyen Cenneti ve bin senelik Cennet hayatının bir saatine mukabil gelmeyen Allah’ın cemalini görmeyi daimi olarak vaad ediyor. Nefis ve şeytan ise, dünyada geçici fani, elemlerle karışık cüz’i bir lezzet, ahirete ise hükmü geçmediği için susuyor. Fakat işlenen günahların dünyada vicdan azabı çektirmesiyle manen diyor ki, mükafatımız yakıcı ve ızdırab verici bir Cehennemdir. Herkes kendi kararını kendi versin.

Kalbi bırak akıl bile der ki: Allah’ın emirlerine itaat, yasaklarından içtinab etmek lazım. İşte insan kendini hür ve serbest istediği ve hadsiz nimetlerle terbiye edildiğini düşünmek istemeyip, gaflete düşerse, Allah’ın nimetlerini sahipsiz mal gibi kabul edip, çalıp, hırsızlıyarak hayvan gibi yutar. İnsaniyetin yüksek makamından, hayvanların altında bir derekeye düşer.

Ahmet KATIN

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir