İsm-i Hayy ve İsm-i Muhyî’nin

bir Cilve-i Âzamın dan olan

Hayat nedir?

Ve mahiyeti ve vazifesi nedir?..”

sualine karşı, fihristevâri cevap şudur ki:

“Hayat, şu kâinat yüzünde, Hem şuûnât-ı İlâhiyenin gayet câmi bir aynasıdır!..

Hayatın iki yüzü de şeffaf, kirsiz olduğundan,

esbab-ı zâhiriye ondaki tasarrufât-ı kudret-i Rabbâniyeye perde edilmemiştir!..”

(30. Lem’a)

“Mülk ve melekut hayatın iki yüzüdür,

Kudreti İlahiye, Zahir sebepler-mülk- üzerinde hakikatiyle faal iken,

Batîn denilen melekut yüzünde,

Meişet-i İradesinin hikmeti takdiri mukadderdir!..

Yani;

“Ben gizli bir hazine idim. Bilinmek istedim, mahlukatı yarattım.”

(Ed-Dürerü’l-Müntesire, Celalettin-i Suyuti,125)

Hikmet-i Ezeliyesine binaen;

‘RAHMAN SURETİ’nde yaratılan İNSAN;

bu Meişet-i İrade ile hikmetli takdirata en âli ve en güzel örnektir!..

İşte,

bundandır ki, İnsan hayatının mahiyet ve vazifesi

“ÜÇ CİHETLE Esmâ-i İlâhiye’ye bir ayinadar olmaktır;.

BİRİNCİ VECİH:

Gecede zulümat nasıl nuru gösterir,

-açlıkta nimet nasıl, Rezzak’ı bildirir,

Yoklukta imkan nasıl Varlığı gösterir…

Bilirsiniz ki,

Aynalar görüntüyü tersi, yani zıddıyle gösterir.-

Aynen öyle de, insan, zaaf ve acziyle, fakr ve hâcâtıyla, naks ve kusuruyla

Yani Kudret-i Ezeli’nin tam ziddiyle;

bir Kadîr-i Zülcelâlin kudretini, kuvvetini, gınâsını, rahmetini

–karanlıkta ışığı gösterir gibi – bildiriyor,

ve hâkezâ, pek çok evsâf-ı İlâhiyeye bu suretle aynadarlık ediyor!..

Hattâ insan,

hadsiz aczinde ve nihayetsiz zaafında,

hadsiz a’dâsına -düşmanlarına- karşı bir nokta-i istinad aramakla,

vicdanı daima Vâcibü’l-Vücuda bakar.

Hem nihayetsiz fakrında, nihayetsiz hâcâtı içinde,

nihayetsiz maksatlara karşı bir nokta-i istimdad aramaya mecbur olduğundan,

vicdan daima o noktadan bir Ganiyy-i Rahîmin dergâhına dayanır!..

Dua ile el açar…

Demek her vicdanda şu nokta-i istinad

ve nokta-i istimdad cihetinde iki küçük pencere,

Kadîr-i Rahîmin bârgâh-ı rahmetine açılır, her vakit onunla bakabilir!..”(33.söz)

“İKİNCİ VECİH aynadarlık ise:

İnsana verilen nümuneler nev’inden

cüz’î ilim, kudret, basar, sem’,

mâlikiyet, hâkimiyet gibi cüz’iyatla,

Kâinat Mâlikinin ilmine ve kudretine,

basarına,

sem’ine,

hâkimiyet-i rububiyetine aynadarlık eder, onları anlar, bildirir!..

Meselâ,

Ben nasıl bu evi yaptım ve yapmasını biliyorum

ve görüyorum ve onun mâlikiyim ve idare ediyorum.

Öyle de, şu koca kâinat sarayının bir ustası var.

O usta onu bilir, görür, yapar, idare eder,” ve hâkezâ!..” (33.söz)

ÜÇÜNCÜ VECİH aynadarlık ise:

İnsan, üstünde nakışları görünen esmâ-i İlâhiyeye aynadarlık eder.

Otuz İkinci Sözün Üçüncü Mevkıfının başında bir nebze izah edilen

insanın mahiyet-i câmiasında nakışları zâhir olan yetmişten ziyade esmâ vardır.

Meselâ, yaratılışından Sâni,

Hâlık ismini ve hüsn-ü takviminden Rahmân ve Rahîm isimlerini

ve hüsn-ü terbiyesinden Kerîm, Lâtif isimlerini,

ve hâkezâ,

bütün âzâ ve âlâtıyla,

cihazat ve cevahiriyle,

letâif ve mâneviyâtıyla,

havas ve hissiyatıyla ayrı ayrı esmânın ayrı ayrı nakışlarını gösteriyor!..

Demek

nasıl esmâda bir İsm-i Âzam var; öyle de,

o esmânın nukuşunda dahi bir nakş-ı âzam var ki,

o da İNSANdır!..

Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku.

Yoksa hayvan ve câmid hükmünde insan olmak ihtimali var…”(33.söz)

“Netice:

Madem dünyada hayat var;

elbette insanlardan hayatın sırrını anlayanlar

ve hayatını sû-i istimal

-yani küfür ve günahlarla heba- etmeyenler,

(dünya da gölgelerine ve numunelerine müşerref oldukları gibi)

dâr-ı bekâ’da

ve Cennet-i bâkiye de ‘hayat-ı bâkiye’ye

–baki bir şekilde saadeti ebediye denilen hayata- mazhar olacaklardır!..”

(30.lem’a) Âmennâ!..

Bab-ı Şefkat NUR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir