Selef-i sâlihînden İbni Abbas(r.a);
“Ben cinleri ve insanları ancak Bana ibadet etsinler diye yarattım”
mealindeki Kur’ân âyetini tefsir ederken,
‘li ya’budûn,’ yani ‘bana ibadet etsinler diye’
lâfzının ‘li ya’rifûn’ mânâsını yani ‘bilsinler’ içerdiğini hep ifade etmişlerdir.
Yani, ibadet, marifet içindir.
Namaz da, oruç da, zekât da, hac da, sair ibadetler de, son tahlilde,
Allah’ı gereğince tanımamız içindir.
O’nu hakkıyla tanımanın yolu namazdan geçtiği içindir ki, Allah bize namazı emretmektedir.”
“Nefsi gemlemekle bağlamak,
ruhu kemâlâta kamçılamakla serbest bırakmanın şe’ni,
saadet-i dâreyndir.”(12.söz)
Nefsi gemlemek,
ORUÇ TERBİYESİ ile olur,
“Ey iman edenler!
Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.
Umulur ki (Allah’ın gazabından)korunursunuz.”-bakara-183-
Zekât, İSÂR ruhuna kavuşturur.
Oruçla terbiye olmuş bir nefis,
İSÂR ulviyetine kavuşmuş bir ruh,
ancak namazla huzur-u ilâhiye ye yani kemâlat mertebelerine yükselerek,
zikir -Kur’an- ile Kelâmullah’a mazhariyet kazanır ve,
“Aynen öyle de, âciz bir abd,
namazında “Ettahiyyâtü lillâh” der.” -24.söz-
‘Ettahiyyâtü lillâh’ demekle mahlukata halife makamına namzet olabilir…
Ancak böyle bir ibadet bütünlüğü için de kişinin kurbiyet, yani YAKÎN denilen
Velayet makamlarına vasıl olması gerekir!..
Bu da Hz. PEYGAMBER’e ﷺ iman da sıdk ile kuvvetli bir BİAD gerektirir!..
Peygamber Efendimizin ﷺ iki yönü vardır;
Peygamber ﷺ Nübüvvet yönü, diğeri Velayet yönüdür.
Birisi şahsi kemalat ve kesbi ile kazanmış olduğu kuvve-i velayet,
bu Kurbiyet Makamına bakar;
Diğeri ise direkt Allah tarafından ihsan edilen nübüvvet yönüdür ki,
Bu Akrebiyet makamıdır!..
Akrebiyetin Nübüvvetle-yani Kur’an ve Risaletle- inkişaf etmesi
Nübüvvet veraseti ve sohbeti yönüyle
Sahabeleri Akrebiyete mazhar kılmıştır!..,
“Böyle bir sohbette zahirden hakikata geçebilirler,
sohbet-i nübüvvetin in’ikasıyla
ve incizabıyla
ve iksiriyle
tarîkattaki seyr ü sülûk daire-i azîminin tayyına mecbur değildirler,
evliya ve asfiya ise indirekt görüşmeye mazhardırlar.”(sözler)
Bu bakımdan sahabelere yetişilmez!..
Üstadımızın Kur’an’dan tereşşuh eden Risale-i Nur’la ikram ve ihsana mazhar olması,
Onu Sahabe mesleğine de mazhar kılmıştır…
İman hakikatlerini tam manasıyla hazmedersek
Akrebiyet, yani Sahabe Mesleği denilen
Risale-i Nur mesleği,
Allah’ın isim ve sıfatlarının
hem kainat üzerinde
hem de kendi üzerimizdeki tecellilerini görüp marifet kazanma yoludur,
yani Allah’ı tanıma değil hakkıyle bilmenin yoludur!..
İşte bu veçhiyle Risale-i Nurlar Akrebiyete mazhar olup,
şakirtlerini, tefekkür zikriyle Sahabe mesleğinin erbabı kılar!..
“Ve en kuvvetli ve hakkalyakîn derecesinde vicdanî ve hissî, bir derece şuhudî olan hakikat-i insaniye haritasını
ve enaniyet-i beşeriye fihristesini
ve mahiyet-i nefsiyesini mütalaa
–kuvvetli bir tefekkürle-
imanın şüphesiz ve vesvesesiz mertebesine çıkmaktır ki sırr-ı akrebiyete ve veraset-i nübüvvete bakar. “(Emirdağ Lâhikası)
Zira,
Marifetin madeni
ve haznesi olan
TEFEKKÜR ibadeti
Bu mesleğin zihn-i marifeti ve zikr-i hakikatidir!..
Böylece “ibadet, marifet içindir” demekle,
Tam ve halis bir şekil de İbadet eden ibadet ehlinin,
Marifetullah yoluna doğru sevki ile seyr-i sülük edilmesi kasdedilmiştir!..
Babı-ı Şefkat NUR