” ZİRA, KEMÂLİN CEMÂLİ DİNDİR.

HEM, DİN SAADETİN ZİYASIDIR,

HİSSİN ULVİYETİDİR, VİCDANIN SELÂMETİDİR!..” (Münazarat)

SORU; Din nasıl hayatımızın ziyası olur?..

Evet kainatın Sahibi Kemâl/Mükemmel sıfatlara sahip, Rahman olan Rabbi’l Âlemindir.

Varlık O’nun kudreti üzerinde görünen açık bir Rahmetidir.

Bu Rahmetin en büyük nimeti Kur’anın kendisine indiği insandır.

Alemlerin Rabbi kuds-i Hadisi’nde;

“İnsanı Rahman suretinde yarattım.”(İbn-i Hacer-Tebarani) Buyuruyor. Şimdi bir misalle hakikate yakınlaşmaya çalışalım inşallah!..

Farzedelim bir karanlık gece de yol aldığımızı düşünelim…

Arabamızın farları olmasa yolumuzu nasıl bulacaktık!..

Tahminen el ayak yordamıyle yolu seçerek yol almaya çalışacaktık.

Tabi yoldaki tehlike ve zararlardan büyük ihtimal kurtalamayacak,

ya stres ve korkudan kendimizi, ya da kaza ve belalardan arabamızı,

ve ya her ikisinin de netice

ve sıkıntısından yolun menziline ulaşamayacak,

yolda telef olup gidecektik!..

Ama arabamızın her iki farının da iyi yandığını,

ışığın bize yolu rahatça aydınlattığını,

yanımız da bulunanlarla keyifli bir sohbetle yol aldığımızı düşünün!..

Tabi ki; bu yolculuğun ne kadar çabuk geçtiğine hayıflanacak,

o anları sürurla yadedecektik.

İşte DİN, iman nuruyla EMİR VE NEHİY’ den (helal ve haramlar dan) oluşan ve şu imtihan alemimizin yolunu aydınlatan iki far gibidir!..

Evet başta ne demiştik; Rabbimiz,

“ İnsanı Rahman suretinde yarattım” diyordu.

Evet, Alemlerin Rabbi’nin İnsanoğluna verdiği

duymanın,

görmenin,

düşünmenin,

anlayıp bilmenin,

hissedip tasdik etmenin

ve beyan etmenin

en büyük rahmet olduğunu,

bununda Rahman sıfatının (7-sıfatı)sıfat-ı sebası olan

Hayat, ilim, irade, kudret, kelam, basar, semiğ,-tekvin- sıfatlarının tecellisi olmasıdır.

Muhakkak ki; Lamba sahibi olmakla,

o lambanın ışığına sahip olmanın

çok farklı şeyler olduğunu en akılsız insan dahi bilir!..

Bu durumda nesneyi ve olayları gören baş gözü ile,

neticeleri,

kâr ve zararları farkeden akıl gözü,

hayrı ve şerri,

hak ve batılı iman nuru ile tefrik eden yani ayırdedebilen bir vicdan,

müsavi, yani eşit olmayacaktır!..

Tabi ki; iman nuru ile imtihan deryasında yüzen kişi sürurla;

“ imanın kuvvetine göre, hâdisâtın tazyikatından kurtulabilir.

“tevekkeltü alâllah” der, (23. Söz)

Hayat imtihanında başa gelen herşeyin Allah’tan geldiğine inanıp,

imanın sırrına erer.

İmtihan zorlaştıkça Allah’ın hikmetlerini daha iyi anlar…

Tevekkülünü tam yapar, Rabbine namaz ve niyazla yönelir,

halini arzeder…

Dünyanın sıkıntı ve meşakkatine şükürle sabreder,

Bir ömür sonra dünyadan geçer, berzahta istirahat eder…

“sonra, saadet-i ebediyeye girmek için cennete uçabilir.” (23. Söz)

Bab-ı Şefkat NUR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir