İbn Ömer’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle demiştir:
İslâm beş esas üzerine kurulmuştur: Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın kulu ve Resûlü olduğuna şahitlik etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekât vermek, haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak.
(M113 Müslim, Îmân, 21; B8 Buhârî, Îmân, 2)
Talhâ b. Ubeydullâh (ra) anlatıyor:
Saçı sakalı birbirine karışmış Necidli bir adam Resûlullah’a (sav) geldi. Onun sesinin uğultusunu işitiyor, lâkin ne söylediğini anlamıyorduk. Nihayet Resûlullah’a (sav) yaklaştı. Hemen İslâm hakkında soru sormaya başladı. Resûlullah (sav):
–Günde beş vakit namaz kılmaktır, dedi. Adam:
–(Kılmam gereken) başka namaz var mı, dedi. Resûlullah (sav):
–Hayır yok; ama nafile kılabilirsin, dedi. Ve sözüne devamla:
–Bir de Ramazan ayında oruç tutmaktır, buyurdu. Adam:
–(Tutmam gereken) başka oruç var mıdır, diye sordu. Resûlullah (sav):
–Hayır; ama nafile oruç tutabilirsin, cevabını verdi.
Ravi diyor ki: Allah Resûlü (sav) o adama zekât vermeyi zikretti.
–Üzerime zekâttan başka farz olan sadaka var mı, diye sordu. Allah Resûlü (sav):
–Hayır; ama nafile sadaka verebilirsin, buyurdu. Adam:
–Vallahi bu söylediklerinden ne fazla, ne de eksik yapacağım, diyerek Peygamber’ in yanından ayrıldı. Bunun üzerine Resûlullah (sav):
–Eğer sözünde durursa kurtuluşa erer, buyurdu.
(M100 Müslim, Îmân, 8; B46 Buhârî, Îmân, 34)
İbn Abbâs’tan (ra) rivayet edildiğine göre:
Hz. Peygamber (sav), Muâz’ı Yemen’e (vali olarak) gönderirken şöyle buyurdu: Onları Allah’tan başka ilâh olmadığını, benim de Allah’ın Resûlü olduğumu kabul ve itirafa (şehâdet) davet et. Eğer bunu kabul ederlerse onlara Allah Teâlâ’nın her gün beş vakit namazı farz kıldığını bildir. Bunu da kabul ederlerse Allah’ın kendilerine, zenginlerden alınıp fakirlere verilecek olan zekâtı da farz kıldığını onlara bildir.
(B1395 Buhârî, Zekât, 1; M121, M122 Müslim, Îmân, 29, 30)
İbn Ömer’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav):
Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Resûlü olduğuna şehâdet edinceye, namazı dosdoğru kılıncaya, zekât verinceye kadar insanlarla mücadele etmekle emrolundum. İnsanlar bunları yaparlarsa hukukun gerektirdiği dışında, canlarını ve mallarını güvence altına almış olurlar. (İç yüzlerinin) hesabı ise Allah’a kalmıştır.
(B25 Buhârî, Îmân, 17; M129 Müslim, Îmân, 36)
Ebû Hüreyre (ra) anlatıyor:
Resûlullah (sav) vefat edip yerine Ebû Bekir (ra) halife olunca, Arapların bir kısmı inkâra kalkışmış, (bir kısmı da, zekât vermeyince Hz. Ebûbekir onlarla savaşma kararı almıştı). Bunun üzerine Hz. Ömer:
–Resûlullah (sav), “Lâ ilâhe illâllah deyinceye kadar insanlar ile mücadele etmekle emrolundum. Bunu söyleyen kimse, hukukun gerektirdiği dışında malını ve canını güvence altına almış olur. (İç yüzünün) hesabı ise Allah’a kalmıştır.” dediği hâlde sen insanlarla nasıl savaşırsın, diyerek itiraz etti. Ebû Bekir:
–Allah’a yemin ederim ki namazla zekât (yükümlülüğünü) birbirinden ayıran kimselerle mutlaka savaşırım. Çünkü zekât malın hakkıdır. Yine Allah’a yemin ederim ki Resûlullah’a (sav) vermekte oldukları bir deve yularını bile bana vermeseler, bu yüzden onlara harp açarım, dedi. Bunun üzerine Ömer (ra) şöyle dedi:
–Allah’a yemin ederim ki, bu hususta Allah’ın Ebû Bekir’in kalbini aydınlatmış olduğunu gördüm ve bu görüşün doğru olduğunu anladım.
(B1399, B1400 Buhârî, Zekât, 1; M124 Müslim, Îmân, 32)
Ebû Eyyûb’den (ra) rivayet edildiğine göre:
Bir adam Hz. Peygamber’e (sav):
–Bana öyle bir amel söyle ki beni cennete götürsün, dedi. Resûlullah (sav):
–Allah’a kulluk eder ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmazsın; namazı kılar, zekâtı verirsin ve akrabanı da görüp gözetirsin, buyurdu.
(B1396 Buhârî, Zekât, 1; M104-106 Müslim, Îmân, 12-14)
Ebû Hüreyre’den (ra) rivayet edildiğine göre:
Bir bedevi, Peygamber’in (sav) yanına geldi ve:
–Yâ Resûlallah (sav), bana öyle bir amel söyle ki onu yaptığımda cennete gireyim, dedi. Resûlullah (sav):
–Allah’a kulluk eder ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmazsın; namazı kılar, farz olan zekâtı verir ve Ramazan orucunu tutarsın, buyurdu. O adam:
–Beni yaşatan Allah’a yemin ederim ki, bu dediklerinden fazlasını yapmam, dedi. Adam dönüp gidince Peygamber (sav) şöyle söyledi:
–Cennet ehlinden birini görmek isteyen, bu adama baksın.
(B1397 Buhârî, Zekât, 1; M107 Müslim, Îmân, 15)
Cerîr b. Abdullah’tan (ra) rivayet edildiğine göre o, şöyle demiştir:
Ben namaz kılmak, zekât vermek ve bütün Müslümanlara samimi davranmak üzere Peygamber’e (sav) biat ettim.
(B57 Buhârî, Îmân, 42; M199 Müslim, Îmân, 97)
Ebû Hüreyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle dedi:
Altın veya gümüş sahibinin, zekâtını vermediği şu malları (var ya bunlar) kıyamet gününde ateşten levhalar olur. O kişi bu levhalarla cehenneme atılır. Bu ateşten levhalar onun yüzünü, böğürlerini ve sırtını dağlar. Bu ateşten levhalar her soğuduğunda tekrar eski hâline (yani ateş hâline) döndürülür. Bizim dünya senemizle elli bin sene kadar olan (kıyamet) gününde, insanlar arasında hesap görülünceye kadar bu durum tekrarlanır. O kişiye hesap bittikten sonra ya cennetin veya cehennemin yolu (gideceği yer) gösterilir.
–Yâ Resûlallah (sav), peki devenin durumu nasıl, diye soruldu. Resûlullah (sav) şöyle cevap verdi:
–Devenin zekâtını vermeyen kişi de öyledir. Devenin (ödenmesi gereken) haklarından biri de, su başına geldiklerinde sağılıp sütünden (yolcu ve yoksullara) içirilmesidir. Develerinin hakkını ödemeyen kimse, kıyamet günü düz bir sahaya yüzükoyun yatırılır. Tek bir yavrusu dahi ayrılmaksızın deve (ve yavruları) gelip ayakları ile o kimseyi çiğner, dişleri ile de ısırır. Öndeki geçince arkadaki gelir bu hâli elli bin sene süren günde insanların hesapları görülünceye kadar devam eder. Hesap bittikten sonra o kişiye ya cennetin ya da cehennemin yolu gösterilir.
–Yâ Resûlallah (sav), sığır ve koyun sahibinin durumu nedir, diye soruldu. O da şöyle dedi:
–Zekâtı verilmemiş sığır veya koyunun sahibi, kıyamet gününde düz bir sahada yüzükoyun yatırılır. İçlerinde eğri boynuzlu, boynuzsuz veya boynuzu kırık bir tane hayvan bulunmaksızın hepsi (bütün azaları tam olarak gelip) o kişiyi boynuzlarıyla süserler, tırnaklarıyla da çiğnerler. Öndeki geçince arkadaki gelir bu hâli elli bin sene süren günde insanların hesapları görülünceye kadar devam eder. Sonra kişiye ya cennetin ya da cehennemin yolu gösterilir.
–Yâ Resûlallah (sav), atlar hakkındaki durum nasıldır, dediler. Resûlullah (sav) şöyle cevap verdi:
–Atlar üç çeşittir. At vardır, sahibi için günah vesilesidir. At vardır, sahibi için perdedir. Yine at vardır ki sahibi için ecir ve sevap vesilesidir. Günah vesilesi olan at; sahibinin gösteriş yapmak, çalım satmak ve Müslümanlara düşmanlık etmek için beslediği attır. İşte bu at, sahibi için günah vesilesidir. Sahibi için perde olan atsa; bir adamın Allah rızası için beslediği atı üzerinde Allah’ın kendisi için belirlediği haklara riayet ettiği ve iyice bakıp gözettiği attır. İşte bu at, sahibini başkasına yüzsuyu dökmekten korur. Sahibi için ecir ve sevap velisesi olan ata gelince; icabında Müslümanlara yardım maksadıyla Allah rızası için çayır veya bahçeye bağlanıp beslenen attır. Çayırdan ve bahçeden yediği ve çıkardığı şeyler karşılığında sahibine sevap yazılır. O atın, bağlandığı ip boyunca, bir iki tepe koştukça izlerinin ve terslerinin sayısınca sahibi için Allah tarafından sevap yazılır. Sahibi atı sulama amacı olmaksızın onunla beraber bir dereden geçer de at su içerse içtiği suyun miktarınca sahibine sevap yazılır.
–Yâ Resûlallah (sav), ya merkep hakkındaki durum nedir, diye sordular. Resûlullah (sav) da şöyle dedi:
فَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْراً يَرَهُۜ ﴿٧﴾ وَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَراًّ يَرَهُ ﴿٨﴾
(Zilzal Suresi, 7-8. Ayetler)
– “Zerre kadar hayır işleyen onu görür, zerre kadar şer işleyen de onu görür.” ayeti dışında, bana merkepler hakkında özel bir bilgi verilmedi.
(M2290 Müslim, Zekât, 24; M2860 Buhârî, Cihâd, 48)