“Yine O’nun âyetleri’ndendir:
Göklerin ve Yerin yaradılışı ile dillerinizin
ve benizlerinizin muhtelif -farklı- oluşu,
şübhesiz ki bunda
âlimler için âyetler -nice deliller, ibretler ve hikmetler- var!..”
(Rum,22)
“Meselâ,
her bir insanın yüzünde, bütün ebnâ-yı cinsinden her birisine karşı
birer alâmet-i farika;
-benzersiz farklı kişilik özelliği-
başka bir değişle,
Samed ve Vahid-i Ehad olan Yaratıcı’nın
insan yüzüne taktığı,
ferdiyet mühürleri, şahsiyet ve kişilik imzaları…-
o küçük yüzde bulunduğu
ve zâhir–işitmek, görmek, konuşmak, koklamak ve dokunmak gibi beş duyu ile-
ve bâtın – Vicdan, asab, his, akıl, heva, kuvve-i şeheviye, kuvve-i gadabiye, kalb, ruh ve sır-
duygularıyla, kemâl-i hikmetle teçhiz edildiği cihetle
-mükemmel bir hikmetle donatılması yönüyle-,
O YÜZ, gayet parlak bir sikke-i ehadiyet
-EHAD olan Allah’ın teklik mühürü- olduğunu ispat eder!..”
(33.söz)
“Tecellide tekrar yoktur.”
(İbnu Arabî, Füsusu’l-Hikem, 131. Bölüm.) kanunu ilahisi hakikatince;
“Her bir yüz,
yüzer cihetle bir Sâni-i Hakîmin – bir hikmetli Sanaatkârı’nın-
vücuduna -varlığına- şehadet
ve vahdetine –birliğine- işaret ettikleri gibi,
bütün yüzlerin heyet-i mecmuasıyla izhar ettikleri o sikke
-açıkça gösterdikleri mühür-,
bütün eşyanın Hâlıkına mahsus bir hâtem
-Yaratıcısına ait bir senet, bir imza, bir mühür- olduğunu akıl gözüne gösterir!..”
(33.söz)
“Evet, o rahmetin kuvvetidir ki,
şuur sahiplerinin nazarlarını kendine çeker.
(14.lem’a)
Birliğin sahibi EHAD ve VAHİD olan Allah’ın,
varlık ve birlik üzerinde özel ve hususi
ferdiyet– kimlik- mühürlerini, isim isim, ad ad okutur!..
Taklid edilemez,
müdahelesiz,
benzersiz,
muhteşem varlığın ve birliğin gerekli
ve zorunlu ihtiyacına, açlık ve zaruretiyle şahitlik eder, talebiyle tasdik eder!..
-“Sultan-ı Ezel ve Ebedin tahtına yanaş
ve o rahmetin şefkatıyla ve şefaatıyla ve ŞUAÂTI’ yla
O’ Sultana muhatab ve halil ve dost ol!..”
(14.lem’a)
“Şüphe yok ki, Allah, insanı Rahman suretinde yarattı.”
(Buharî, İsti’zân, 1; Müslim, Birr, 115, Cennet, 28)
İnsan üç cihetle Allah’ın isimleri’nin tecellilerine ayna olur:
1-• ZIDDİYET CİHETİYLE,
‘Allah’ Lafz-ı Celâli’nde bulunan
sıfatlarının tecellilerine ZIDDI itibariyle ayna olmasıdır;
“Gecede zulümat nasıl nuru gösterir.
Öyle de, insan, zaaf ve acziyle, fakr ve hâcâtıyla, naks
ve kusuruyla bir Kadîr-i Zülcelâlin kudretini, kuvvetini, gınâsını, rahmetini bildiriyor,
ve hâkezâ, pek çok evsâf-ı İlâhiyeye bu suretle âyinedarlık ediyor.”
(33.söz)
2 (اَلرَّحْمٰنِ – ER RAHMAN
2-.İkinci cihette, İnsan, Allah’ın Sübutî Sıfatlarının tecellilerine,
insanlık istidatların daki ‘HİLKAT’ itibariyle ayine olmasıdır;
“İnsana verilen nümuneler nev’inden cüz’î ilim, kudret, basar, sem’, mâlikiyet,
hâkimiyet gibi cüz’iyatla, Kâinat Mâlikinin ilmin ve kudretine,
basarına, sem’ine, hâkimiyet-i rububiyetine âyinedarlık eder, onları anlar, bildirir!..”
(33.söz)
الرَّحِيمِ) –ER RAHİM-
3-. ‘İnsanın Allah’ın, Rahimiyetin de bulunan
ESMA-İ HÜSNA’sının tecellilerine MAZHARİYET yönü ile ayine olmasıdır;
“ İnsanın mahiyet-i câmiasında nakışları zâhir olan yetmişten ziyade esmâ vardır.
Meselâ, yaratılışından Sâni, Hâlık ismini ve hüsn-ü takviminden
ve Rahîm isimlerini ve hüsn-ü terbiyesinden Kerîm, Lâtif isimlerini, ve hâkezâ,
bütün âzâ ve âlâtıyla, cihazat ve cevarihiyle, letâif ve mâneviyâtıyla,
havas ve hissiyatıyla ayrı ayrı esmânın ayrı ayrı nakışlarını gösteriyor!..”
(33.söz)
“Ey münkir!
Hiçbir cihetle kabil-i taklitolmayan şu sikkeleri
-taklidi mümkün olmayan şu mühürleri-
ve mecmuundaki parlak sikke-i samediyet
-bütün kâinatı yaratmayan insanı yaratamaz,
hakikatini izhar eden
bu mühür, bütün insanlar
ve onlara takılan simalar birden nazara alındığında,
daha parlak olarak zuhur edip, apaçık bir şekilde,
her birinin kendini ismiyle tanıtmasını-
hangi destgâha havale edebilirsin?..
(33.söz)
Allah,
kainatı kendi isim ve sıfatlarını gösterip sergilemek için,
bir ayna suretinde yaratmıştır.
-Yalnız bu ayna bildiğimiz aynalardan değil; hayattar!..
Öyle ki, sanki talim ve terbiye tezgâhı!..
Koca Kainat sanki azametli bir okul!..
okutulan derslerde; Kainat Halık’ının İsim ve Sıfatları!..
İşte öğrenip öğrenmediğimizin anlaşılması için uygulama yapmamız,
üzerimiz de göstermemiz istenir.
-Bize düşen görev;
bu tecelli eden isim ve sıfatları üstümüzde görünür hale getirmektir.
Bu da;
ancak iman ve ibadet ile mümkündür.
“Zahirî ve bâtınî uzuvlarını
ve duygularını kirleten tabiat paslarını
(kesretten uzaklaştırıp vahdete yönelterek) izale eden, ibadettir;
İnsanı Rabb’i Rahim’-i tarafından ihsanla takdir edilen;
mü’minlik mertebelerine
(zakir, şakir, abid, salih, sıddık… gibi kullak vasıflarına) mazhar kılan,
takva ve ibadettir…” (İşârâtül-İ’câz)
İnsana lutfedilen
düşünme , derk etme, hıfzetme,
hissetme, tercih etme, karar, onay-ret, tasdik, sevgi, nefret,
gibi çok sayıda letaifler birer RAHMET’tir!..
Netice de maddi manevi bütün varlığımız birer RAHMET’tir!..
Allah İnsanın alemet-i farikası olan, kapsamlı
suret ve şekli gibi,
insan ait küçük bir ayna da,
zeminin siması ve kâinatın siması gibi,
O İsm-i Rahmân’ın mükemmel cilvelerini gösterir, okutturur!…İşte bu ‘ sikke-i ulya-i rahîmiyettir.’Başka bir deyişle;
Bunların her biri bir ayet, bir kelime, bir suret.
Ve hepsinde de, O RAHMAN’ ın
lütfu, keremi, ihsanı, merhameti ve RAHİMİYET’ i okunur ve okutulur!..
“De ki:
“İster Allah deyin,
ister Rahman deyin,
hangisini derseniz deyin, en güzel isimler O’nundur!..” (İsrâ,110)
Bab-ı Şefkat NUR