“NUR-U FİKİR,
ZİYA-YI KALBLE IŞIKLANIP MEZC OLMAZSA,
ZULMETTİR, ZULÜM FIŞKIRIR.”
(Hakikat Çekirdekleri) bu vecizeyi nasıl anlamalıyız…
“…güneşi ziya, ayı nur yapan..” (yunus,5)
ayet-i Kerime de beyan edildiği gibi,
‘Nur’ tecelli ‘Ziya’ da ışık kaynağı olduğundan;
Bu durum da ‘Ziya-yı kalb’, ruhun da mekanı olan kalbin sürur
ve ışığı olan ‘İman’dır!..
“Nur-u fikir’ ise, fikrin o imanın ışığı ile nurlanmasıdır!..
İnsanın maddi ve manevi dünyasına yol ve yön veren fikir,
imanın ışığı ile nurlanmazsa istikameti tutturamaz!..
Bilakis nursuz olursa,
kör kuyuyu arayan serseri mayın gibi hem kendi hayatını
hem de başkalarının hayatını ebeden imha eden bombaya dünüşür.
Son asrın örneğin de görüldüğü gibi,
Kominizim, faşizim, siyonizim, emperyalizim v.s gibi
deccali ve süfyani
fikr-i batıllar birer zulmet olduğu gibi, kişilerin ve toplumların
dünya hayatı için zulüm, ebedi hayatı için azaptır!..
“Gözün muzlim nehar-ı ebyazı, muzîi
leyle-i süveydâ ile mezc olmazsa basarsız olduğu gibi,
fikret-i beyzâda süveydâ-i kalb bulunmazsa, basiretsizdir.”
(Hakikat Çekirdekleri)
“Gözün gündüze benzeyen beyazı,
geceye benzeyen siyahlığıyla beraber olmazsa,
göz, göz olmaz,” yani görmez!..
Öyle ise; ‘Süveydâ-i kalp’ kalbin üzerinde,
gözün görmesini sağlayan bir siyah noktadır ki;
Kafir için bu siyah nokta; herşeyi yutan bir kara delik gibidir!..
“Eğer kat’-ı intisaptan ibaret olan küfür, insanın içine girse,
o vakit bütün o mânidar nukuş-u esmâ-i İlâhiye karanlığa düşer,
okunmaz.
Zira, Sâni unutulsa,
Sânie müteveccih mânevî cihetler de anlaşılmaz, adeta başaşağı düşer…
”(23.söz)
“O mânidar âli san’atların ve mânevî âli nakışların çoğu gizlenir.
Bâki kalan ve gözle görülen bir kısmı ise,
süflî esbaba ve tabiata ve tesadüfe verilip, nihayet sukut eder.
Herbiri birer parlak elmas iken, birer sönük şişe olurlar.
Ehemmiyeti yalnız madde-i hayvaniyeye bakar.”
(23.söz)
Mü’min için ise;
her şeyin aslını gören bir gözdür ki,
zekanın topladığı bütün afakî verileri,
enfüsî aleminde evvel, ahir, zahir ve batın terazileriyle;
hikmet, hakikat ve mana nuruna dönüştürür.
Böylece ruhu,
Mana nuruyla genişletir,
Hakikat nuruyle yükseltir,
Hikmet nuru ile de, ruha ait akla, fikre,
birçok vecihlerle nurani gözler ve nazarlar açar!.
Böylece İmanın kemâlatı vücuda gelir.
kalbin kendine has bir zekâveti vardır ki;
bunlar görünen sebep ve eşyanın arkasında
sayısız isim ve sıfatları tanıyan letaiflere sahiptir!..
Seyr-i enfüs’i ancak bunlarla mümkündür!..
Netice-i kelâm; Gözün gündüze benzeyen beyazı,
geceye benzeyen siyahlığıyla beraber olmazsa, göz görmediği gibi,
fikret-i beyzâ denilen parlakfikirler üzerinde kalp gözü denilen ‘basiret’ olmazsa,
fikirler tefekkür makamına çıkamadığından, aklın ‘feraseti’,
sözün hikmetli belağatı da mümkün olmaz!..
Hulâsâ; Baş gözü sağlamsa, ‘mana-i smi’yle bakar,
Kalp gözü ise; ‘mana-i Harfi’yle görür.
Allah’ın,
‘Kelâm Kitabı’ da, ‘Kudret Kitabı’ da dört esas üzere okunur;
ibare, işaret, latife ve hakikat…
İbare ve işaret ilimidir, ‘mana-i ismi’yle okunur!..
Latife ve hakikat
BATÎN’dır,
‘Süveydâ-i kalp’ denilen
‘Basiret’le yani; ‘mana-i harfi’yle okunur!..
Bab-ı Şefkat NUR