‘NAMAZI İKAME EDERLER…’
Ebu Davud 425, Ahmed 22704 nolu hadiste Ubade bin Samit’ten
şöyle rivayet etmişlerdir: Efendimiz(ﷺ),
“Yüce Allah beş vakit namazı farz kılmıştır.
Her kim güzel bir şekilde abdest alır vaktinde kılarsa,
rükularını hakkıyla eda eder huşu içinde kılarsa
Allah’ın onu affedeceğine dair söz verir.
Bunu kim yapmazsa ona söz yoktur. İster affeder, ister azap eder!..”
buyurmuştur.
“S – “ kılarlar” kelimesine bedel, itnablı “namazı ikame ederler” nin
zikrinde ne hikmet vardır?
C – Namazda lâzım olan,
tâdil-i erkân, müdavemet, muhafaza gibi
“ikame”nin mânâlarını müraat etmeye işarettir!..
Arkadaş!
Namaz, kul ile Allah arasında yüksek bir nispet
ve ulvî bir münasebet ve nezih bir hizmettir ki,
her ruhu celb ve cezb etmek namazın şe’nindendir…
Namazın erkânı,
Fütuhat-ı Mekkiye‘nin şerh ettiği gibi,
öyle esrarı hâvidir – öyle sırlar hazinesidir – ki,
her vicdanın muhabbetini celb etmek, namazın şe’nindendir.”
(İşârâtü’l-İ’câz – Bakara,3)
Yani;
İnsan vicdanında çekilme kabiliyeti;
– vicdanın dört anasırından
cüz’i ihtiyari’nin dünyalık tercihten sakınmasından,
zihnin menfaate yorulmasından,
kalbin masivanın ağırlığından,
letaiflerin körelmesinden doğan atalet ve gafletten sakınıp kendini çekmesi, –
olduğu gibi, namazda ve içindeki rükünlerde de çekme kabiliyeti vardır.
Mesela;
Kıyam da;
Cüz’i ihtiyari’yi heybet, tazim ve kıraatla Tevfik-i ilahiye’ye istikamete sevk etmek…
Rüku’ da , başını eğmekle, Sübhane Rabbiyel-Azim,
yani, büyüklük ve azamet sadece O’na ait olan
Rabbimi bütün noksanlardan tenzih edip yüceltirim diyerek, teslimiyete…
Secde de,
Sübhane Rabbiye’l-Âlâ ,
Büyüklük ve Yücelik sadece O’na ait olan
Rabbimi bütün noksanlardan tenzih edip yüceltirim diyerek huzur-u ilahiye’ye…
Tesehhüdle, ben ve biz olarak arz ve reca’ya…
Zihinin, “Cenab-ı Hakkın emirlerine ve nehiylerine
itaat ve inkıyadı tesis ve temin etmek için,
fikirleri Sâni-i Hakîm’e çevirerek,
Sâniin azametini zihinlerde tesbit etmekle” marifetullah’a,
“Allah’ın emirlerini yapmaktan
ve nehiylerinden sakınmaktan ibaret olan ibadetle,
vicdanî ve aklî olan imanî hükümler terbiye ve takviye” edilerek,
Kalbin muhabbeettullah’a,
Rabbani letaiflerin her bir isim
ve sıfatın zahir ve batınında yaratılma hikmeti olan,
müşahedetullah’a çekilmesi ile…
İşte bu çekme ve çekilme olunca arada cazibe – bir bağ -oluşuyor.
–Ay’la dünya, dünya ile Güneş arasındaki gibi,
hamiyetin sevgiyi çekmesigibi –
“Namaz, kul ile Allah arasında yüksek bir nispet ve ulvî bir münasebet…”
(İşârâtü’l-İ’câz – Bakara,3) vecizesi de bunun delili…
Namaz ile insan arasında bu cazibe noktaları çoktur.
Mesela;
İnsan Rabbi ile konuşmak ve O’na halini arz etmek ister;
bu vicdani ve ruhi bir gereksinimdir.
Namaz ise hali arz etmenin ve konuşmanın en mükemmel aracıdır,
bu yüzden insan ruhunda
ve vicdanında namaza karşı bir iştiyak ve bir cezp;
yani, tercihler de; istikamet,
zihinler de; aşk ve şevk,
akıllarda; hayret
ve kalplerde; muhabbet – olunma manası vardır…
“Namaz,
Hâlık-ı Zülcelâl tarafından
her yirmi dört saat zarfında
tayin edilen vakitlerde manevî huzuruna yapılan bir dâvettir…
Bu dâvetin şe’nindendir ki,
her kalb,
kemâl-i şevk ve iştiyakla icabet etsin
ve mi’raçvâri olan o yüksek münâcâta mazhar olsun!..”
(İşârâtü’l-İ’câz – Bakara,3)
“Namaz,
kalblerde azamet-i İlâhiyeyi tesbit ve idame
ve akılları ona tevcih ettirmekle
adalet-i İlâhiyenin kanununa itaat
ve nizam-ı Rabbânîye imtisal ettirmek için yegâne İlâhî bir vesiledir.
Zaten insan,
medenî olduğu cihetle, şahsî ve içtimaî hayatını kurtarmak için,
o kanun-u İlâhîye muhtaçtır.
O vesileye müraat etmeyen
veya tembellikle namazı terk eden veyahut kıymetini bilmeyen,
ne kadar cahil, ne derece hâsir,
ne kadar zararlı olduğunu bilâhare anlar, ama iş işten geçer.”
(İşârâtü’l-İ’câz – Bakara,3)
Bab-ı Şefkat NUR