“Elif, Lâm, Mîm ile emsalinde göze çarpan garabet, bu harflerin pek garib ve acib bir şeyin mukaddimesi ve keşif kolları olduklarına işarettir.” Bu surelerin başlarındaki taktî-i huruf ile isimleri hecelemek, müsemmanın mehazine ve neden neşet ettiğine işarettir. (İşârâtü’l-İ’caz)
Râzî Hazretleri bu hususu şöyle ifade eder: — Hecelenen lafızlar birer isimdirler. Râzî Hazretleri bu harflerin birer isim olduğunu “Tefsir-i Kebir” adlı kitabında uzunca anlatıyor.
Taktî-i huruf ile isimleri hecelemek, harfleri bölerek kesik kesik okumak ve harfleri kendi isimleriyle telaffuz etmektir. Mesela “الم” ayetini, “elif-lâm-mim” diyerek isimleriyle hecelemek gibi…
Burada “müsemma” ile kastedilen Kur’an’dır. Kur’an bu harflerle telif olunmuş; bu harflerin bir araya gelmesiyle oluşan kitaba Kur’an ismi verilmiştir. Kur’an’ın mehazi bu harflerdir ve Kur’an bu harflerden neşet etmiştir.
Herkesin bildiği bu basit harflerden meydana gelen Kur’an-ı Azimüşşan insanlara meydan okumaktadır; “De ki: And olsun, eğer insanlar ve cinler şu Kur’ân’ın bir benzerini getirmek için toplansalar, yine onun benzerini getiremezler. Birbirlerine arka çıkıp yardım etseler de.” (İsra, 17/88)
“Müsemmanın mehazine…” İsimlendirilmiş, belirlenmiş kaynak, mahzen gibi anlamlara gelen bu tabir, akıllara şu ayeti getirmektedir; “Hiçbir şey de yoktur ki, onun hazîneleri yanımızda olmasın; artık onu ancak belli bir mikdarda indiririz.” (Hicr, 21)
Bu ayette bahsi geçen hazineler Allah’ın kudret ve rahmetine dair, Celâl, Cemâl ve Kemal sıfatlarına ve isimlerine dair hazinelerdir! Belirli ölçüde indirilmesi, Allah’ın nasip, kısmet ve hidayet dairesindeki mukadderatına dair, Lütf-u Kerem’inden veya Kahr-u Celâl’inden, bu sıfat ve isimlere ait belli derece ve ölçülerde İlahi Tecelliler’dir.
Bab-ı Şefkat NUR