Sure başındaki Huruf-u Mukattaa’ denilen harfler, o sureye ait nuraniyet kaynağıdır!..
“Birinci mebhas:
الٓمٓ ile surelerin evvellerinde bulunan huruf-u mukattaa’dan teneffüs eden i’caz hakkındadır…”
(İşârâtü’l-İ’caz)
Evvelâ; şu özelliği iyi görmek lazımdır ki; Kur’an-ı Kerim, diğer kitaplar gibi belli bir konu dahilinde başlayıp, öylece devam eden bir roman veya edebi bir esere benzemez. Ayetlerden oluşan sureler, kendi içinde apayrı bir bütünlük teşkil eder. Sureyi oluşturan bütün ayetlerin, sure başındaki Hurufu mukattaa’ denilen harfler, o sureye ait nuraniyet kaynağıdır.
Bunu şöyle bir misalle akla yaklaştırmaya çalışalım; bir projöktör düşünelim… Işığı çok kuvvetli olduğundan kendisine bakan gözleri kamaştırır. Ama ışığını yansıttığı her şey çok net ve anlamlı okunur ve görünür. Hurufu mukattaa ise bundan daha öte örnekle, hayattar ve nuraniyete sahip bir güneşe benzer.
Emir ve nehiy, sevap ve azap, tergip ve terhib, teşbih ve tahmid, havf ve reca, maksad ve manasını, mesaj ve müjdesini, sebep ve neticesini; sure içindeki diğer ayetlerdeki celâl, cemâl ve kemâl sıfatlara ait, hakikat, mana ve hikmetleri, Mu’ciz’ül-Beyan olan i’caz’ın nuraniyeti ile aydınlatır, feyizlendirir, açar, anlatır veya gösterir. Her ruhu, kendi basiret ve feraset derecesine göre hissedar eder, feyizlendirir!
Ondan dolayı Kur’an-ı Kerim’e MÜRŞİD denmiştir. Akılları ve kalpleri irşad eder!
“Hem sana ruhdan soruyorlar. De ki: ‘Ruh Rabbimin emrindendir.’” (İsra, 85)
“Kur’ân, Arş-ı Âzamdan, İsm-i Âzamdan, her ismin mertebe-i âzamından geldiği için… bütün âlemlerin Rabbi itibarıyla Allah’ın kelâmıdır!..” (25. Söz)
Demek, Kur’an da ruh gibi emir dairesindendir; hayattardır, nuraniyet, feyiz ve irşad kaynağıdır. O halde ruhun teneffüsü misâlî; diğer ayetler huruf-u mukattaa’dan teneffüs ettiği gibi, Huruf-u mukattaa’ da, her bir ayette daha geniş ve açık bir teneffüsle Nuraniyetini ve İ’caz’ını gösterir.
“İ’caz, inci gibi incecik letaif-i belagatın parıltılarının imtizaç ve içtimaından tecelli eden bir nurdur…” (İşârâtü’l-İ’caz)
Hece harfleri “lam-elif” de kabul edildiğinde 29’dur. Ancak “lam-elif”teki elif, elif-i sâkine olup bir telaffuzu yoktur. Bu durumda “lam-elif”ten geriye sadece “lam” harfi kalır ki bu harf zaten tek başına hece harfleri arasında da zikredilmiştir. Böyle olunca hece harfleri 28’e düşer. Kur’an-ı Azîmüşşan, surelerin başında bu harflerin yarısını zikretmiş, yarısını da terk etmiştir. (İşârâtü’l-İ’caz)
Huruf-u mukattaa’da zikredilen harfler şunlardır: ا ، ح ، ر ، س ، ص ، ط ، ع ، ق ، ك ، ل ، م ، ن ، هـ ، ى
Burada Üstadımız (r.a) ayetlerdeki i’caz’ı inciye benzetmiş. Nasıl ki; bir kadının boynunda birlikte dizilen inciler bir kolyeyi, kolunda bir bileziği, göğsünde bir broşu, başında bir tacı, belinde bir kemeri oluşturursa; aynı şekilde o latif belagatın nurani i’caz’ı da ruhları ve akılları; tevhid, tahmid veya tehlile… tesbih, tekbir veya şuhuda dair, bazen bir mana, bazen bir hakikat, bazen bir hikmeti, bazen de o manaların hakikatine veya hakikatin hikmetlerinde gezdirir.
Afakî veya enfüsî seyr-i süluk’a çıkarır!.. Demek Huruf-u mukattaa’da bulunan ve akılları kalpleri aciz bırakan i’caz; o sureye ait ayetlerde nurani bir açılımla ahenkli bir renk cümbüşü gibi, tam bir anlam bütünlüğüne, kesinleşmiş bir hükme, müjdelenmiş bir umuda veya kalpleri sıkıp nefisleri terbiye eden, akılları teslime götüren bir Rahimiyete kapı açar!
Bab-ı Şefkat NUR