DEPREMDE SALAVAT GETİRİLMEZ Mİ…
Hz. Ömer, Kadı Ebû Musa el-Eş’arî’ye yazdığı ünlü mektubunda;
“Birbirine benzer şeyleri iyice tanı ve ona göre meseleleri kıyas et!..”
(es-Serahsı, el-Mebsût, Kahire 1324-1331, XVI, 62, 63;
İbn Kayyim, İ’lâmü’l Muvakkı’in, Delhî 1313-1314, I, 30)
Sünneti seniyyenin hakikatine mazhar olan Emire’l-mü’minin Hz. Ömer’in
gösterdiği kaideye göre,
depremle, salavat arasındaki alakayı gözlemleyecek olursak;
“Umum ümmetin,
Rahmeten-lil-Âlemîn olan Aleyhissalâtü Vesselâm hakkında hadsiz
bir kesretle rahmet manasıyla salavat getirmeleri,
rahmet ne kadar kıymetdar bir hediye-i İlahiye
ve ne kadar geniş bir dairesi olduğunu, parlak bir surette isbat eder!..”
(14.lem’a, 2. Makam, 6.sır)
Salâvatın esası rahmetle ilgilidir.
İnsanlık Allah’ın mağfiret ve rahmet kapısını en güzel bir şekilde salâvat ile çalar.
Bu yüzden, salâvat ile rahmet arasında çok sıkı bir bağ vardır.
Resul-i Ekrem Efendimiz (ﷺ) kendisine getirilen salâvatlardan aldığı
manevî kuvvetini mahşer günü ümmetine karşı gösterecek,
onların affına vesile olacaktır.
Zaten şefaatin de salâvatın da asıl gayesi, İlâhî rahmeti celp edip affa mazhar olmaktır.
Muhammed bin Yahya bin Hibbân, babasından, o da dedesinden:
Bir adam dedi ki:
“Ey Allah’ın Resulü! Duamın üçte birini sana yapayım mı?”
“Evet.”
“Üçte ikisini?”
“Evet.”
“Bütün dualarım senin içindir” deyince, şöyle buyurdu:
“öyleyse dünya ve ahiret saadetin için,
Allah senin yanında olacak ve senin için yeterli olacaktır!..”
(Taberanî, Mu’cemu’l-Kebîr)
“Kim bana bir defa salâtü selâm getirirse,
bu sebeple Allah Teâlâ da ona on misli merhamet eder.”
Müslim, Salât 70. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir 26;
Tirmizî, Vitir 21; Nesâî, Ezân 37, Sehv, 55
İşte, ey insan! Bu rahmeti bulan, ebedî, tükenmez bir hazine-i nur buluyor.
O hazineyi bulmasının çaresi,
rahmetin en parlak bir misali ve mümessili
ve o rahmetin en beliğ bir lisanı
ve dellâlı olan ve Rahmeten li’l-Âlemîn ünvanıyla
Kur’ân’da tesmiye edilen Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın
sünnetidir ve tebaiyetidir.
Ve bu Rahmeten li’l-Âlemîn olan rahmet-i mücessemeye vesile ise, salâvattır.
Evet, salâvatın mânâsı rahmettir.
Ve o zîhayat mücessem rahmete rahmet duası olan salâvat ise,
o Rahmeten li’l-Âlemînin vüsulüne vesiledir.
Öyle ise, sen salâvatı kendine,
o Rahmeten li’l-Âlemîne vesile yap ve o zâtı da rahmet-i Rahmân’a vesile ittihaz et!..
Elhasıl:
Hazine-i rahmetin en kıymettar pırlantası
ve kapıcısı zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm olduğu gibi,
en birinci anahtarı dahi Bismillâhirrahmânirrahîm’dir.
Ve en kolay bir anahtarı da salâvattır.
(Allahü teâlâ,
depremleri iyilere öğüt, müminlere rahmet, kâfirlere ise azap kılar.) [İ.Asakir]
Hadis-i şerifte,
(Suda boğulan, yangında ölen, duvar ve enkaz altında kalarak ölen, şehittir)
buyuruldu. (İbni Asakir)
“Ey müminler! İçinizden hayra çağıran, iyiliği yayıp kötülükleri önleyen
bir topluluk bulunsun. İşte selâmet ve felâhı bulanlar bunlar olacaklardır.” (Al-i İmran, 3/104)
Huzeyfe r.a’den rivayet edildiğine göre,
Nebî (ﷺ) şöyle buyurdu:
“Canımı gücü ve kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim ki,
ya iyilikleri emreder ve kötülüklerden nehyedersiniz,
ya da Allah kendi katından yakın zamanda üzerinize bir azab gönderir.
Sonra Allah’a yalvarıp dua edersiniz ama, duanız kabul edilmez.”
(Tirmizî, Fiten 9)
“Yer, (oşiddetli) zilzâl’iyle (sarsıntısıyla) sarsıldığı;
yeryüzü, ağırlıklarını (dışarıya) çıkardığı
ve insan: “Buna ne oluyor?” dediği zaman!
…Çünki Rabbin, (bunu) ona vahyetmiştir (emretmiştir).
…Artık kim zerre kadar bir hayır yapıyorsa, onu görecek!
Kim de zerre kadar bir şer işliyorsa, onu görecek!..”
(Zilzal,1,2,3,7,8)
“Şu sûre kat‘iyen ifâde ediyor ki, küre-i arz, hareket ve zelzelesinde vahiy
ve ilhâma mazhar olarak emir tahtında depreniyor.
Bazen de titriyor.
…Mâdem bir kısım hatâlar, unsurları ve arzı hiddete getirecek derecede bir şümûllü isyandır ve çok mahlûkātın hukūkuna bir tahkîrli tecâvüzdür.
Elbette o cinâyetin fevkalâde çirkinliğini göstermek için, koca bir unsura, küllî vazîfesi içinde
‘Onları terbiye et!’ diye emir verilmesi,
ayn-ı hikmettir ve adâlettir ve mazlumlara ayn-ı rahmettir!..”
(Sözler, 14. Söz, 39-41)
Elhasıl,
Belâyı, musibeti, azabı DEF’ ve REF’ edecek
Dilimizde rahmet, mağfiret ve selamete medar olan SALAVAT,
Amelimizde, sırat’ıl-müstakime istikamet olan SÜNNET-İ SENİYYE,
Elimizde, TEVFİK-İ İLAHİYE ram olan MARUF ve MÜNKER davası…
oldukça
Enfal suresi 33. ayette dediği gibi;
“Sen içlerinde iken Allah onlara azap etmez…”
“Şânım hakkı için,
size kendinizden öyle (izzetli) bir peygamber geldi ki,
sıkıntıya düşmeniz ona ağır gelir; ,
size düşkündür,
mü’minlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir!..”
(tevbe,128)
Erhamerrahimin olan Rabbil alemin
Rahmeten Lilalemin olan Habibine
lütfettiği;
ihsanı ilahisine mazhar ve musaddak eder!..