Bu dünyada, hususan uhrevî hizmetlerde en mühim bir esas,

en büyük bir kuvvet,

en makbul bir şefaatçi,

en metin bir nokta-i istinad,

en kısa bir tarik-i hakikat,

en makbul bir dua-yı mânevî,

en kerametli bir vesile-i makasıd,

en yüksek bir haslet, en sâfi bir ubudiyet, İHLÂSTIR!..”

(21.lem’a)

“BU DÜNYADA,

HUSUSAN UHREVÎ HİZMETLERDE EN MÜHİM BİR ESAS…İHLÂSTIR!..”

(21.lem’a)

“Ubudiyet emr-i ilahiye ve rıza-i ilahi’ye bakar. Ubudiyetin daisi -yapılma sebebi-

emr-i ilahi ve neticesi rızai haktır.

Semeratı ve fevaidi uhrevidir.” (Mesnevi-i Nuriye)

“Kıyamet günü hesabı ilk görülecek kişi, şehit düşmüş bir kimse olup huzura getirilir.

Allah Teâlâ ona verdiği nimetleri hatırlatır,

o da hatırlar ve bunlara kavuştuğunu itiraf eder. Cenâb-ı Hak:

“Peki, bunlara karşılık ne yaptın?” buyurur.

“Şehit düşünceye kadar senin uğrunda cihad ettim.” diye cevap verir.

“Yalan söylüyorsun.

Sen, “Babayiğit adam.” desinler diye savaştın, o da denildi.” buyurur.

Sonra emrolunur da o kişi yüzüstü cehenneme atılır.


“Bu defa ilim öğrenmiş, öğretmiş ve Kur‘an okumuş bir kişi huzura getirilir.

Allah ona da verdiği nimetleri hatırlatır. O da hatırlar ve itiraf eder. Ona da:”

“Peki, bu nimetlere karşılık ne yaptın?” diye sorar.

“İlim öğrendim, öğrettim ve senin rızân için Kur’an okudum.” cevabını verir.”

“Yalan söylüyorsun.

Sen “Âlim.” desinler diye ilim öğrendin,

“Ne güzel okuyor.” desinler diye Kur’an okudun.

Bunlar da senin hakkında söylendi.” buyurur.

Sonra emrolunur o da yüzüstü cehenneme atılır.”


Daha sonra) Allah’ın kendisine her çeşit mal ve imkân verdiği bir kişi getirilir.

Allah verdiği nimetleri ona da hatırlatır. Hatırlar ve itiraf eder.”

“Peki ya sen bu nimetlere karşılık ne yaptın?” buyurur.

“Verilmesini sevdiğin, razı olduğun hiç bir yerden esirgemedim,

sadece senin rızânı kazanmak için verdim, harcadım.” der.


“Yalan söylüyorsun.

Halbuki sen, bütün yaptıklarını “Ne cömert adam.” desinler diye yaptın. B

u da senin için zaten söylendi.” buyurur.

Emrolunur bu da yüzüstü cehenneme atılır.” (Müslim, İmâre 152)

İlgili hadislerde yer alan

dehşet verici hallere düşmemek için,

bütün ibadetlerinde Allah’ın rızasını esas almaktan başka çare yoktur…

Zira;

“Ameller niyetlere göredir.”

hesabı, mizanı, ceza ve mükafatı niyet ile ölçülür-

(Buhârî, Bedü’l-Vahy, 1; Müslim, İmare, 155)

“Kim Allah’ın adını, hükmünü yüceltmek,

her şeyin üstüne çıkarmak için savaşırsa, o Allah yolundadır!..”

(Buhârî, İlim, 45; Cihâd,15; Müslim, İmre,150,151;

İbn Mace, Cihad,13; Ahmed b. Hanbel, IV, 392, 397, 402, 405, 417).

“…EN BÜYÜK BİR KUVVET, İHLÂSTIR!..” (21.lem’a)

‘Allah bana yeter, Ondan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur.

Ben Ona tevekkül ettim!..”

(tevbe,129)

“Bizim uğrumuzda mücahede edenlere mutlaka yollarımızı gösteririz.

Ve hiç şüphe yok ki, Allah Muhsinlerle

—Allah’ı görür gibi ibadet eden mücahitlerle—beraberdir.”

(Ankebut: 69)

“Allahü Zülcelâlin nihayetsiz kerem ve rahmeti,

fazl ve inayetiyle iki kere iki dört kat’iyetinde kat’î kanaatim gelmiştir ki,

Hz. Gavs’ın ve onun üstadı

İki Cihan Fahri Nebî-i Efhamımız (ﷺ) Efendimiz Hazretlerinin

dua ve himmetleri Hz. Kur’an’ın şakirdleri üzerinedir.”

(Barla lhk.)

“…EN MAKBUL BİR ŞEFAATÇİ İHLÂSTIR!..” (21.Lem’a)

“(İblis) dedi ki: ‘Rabbim! Beni azdırmandan dolayı,

(ben de) mutlaka onlara yeryüzünde (günahları) süsleyeceğim

ve mutlaka onların hepsini azdıracağım!’

‘Ancak onlardan ihlâsa erdirilmiş olan kulların müstesnâ.’

(Allah) buyurdu ki:

‘İşte bu (ihlâslı kullarımı senin şerrinden korumak) bana âid dosdoğru bir yoldur.‘”

(Hicr: 39-41)

Muaz b. Cebel (ra) rivayet etmiştir :

Peygamberimiz beni Yemen’e gönderdiğinde

“-Ya Resulallah! Bana tavsiyede bulun” dedim.

O()’ da,

“-Dininde ihlaslı ol! Az amel sana yeter!..” buyurdu. (Hakim)

Üstad hazretlerinin on yedinci lem’a da zikr ettiği aşağıdaki

Hadis-i Şerif ‘de konuyu izah babındadır.

“Hadîste vardır ki: Yani:

Medar-ı necat ve halas, yalnız ihlastır.

İhlası kazanmak çok mühimdir.

Bir zerre ihlaslı amel, batmanlarla hâlis olmayan amele müreccahtır.”

(Lemalar)

O halde; ihlas kabirde nur, terazide berat, sıratta binek, cennette ise sonsuz nimettir

Demek ki temel esas olan İhlâs, EN MAKBUL BİR ŞEFAATÇİ demektir!..

“…EN METİN BİR NOKTA-İ İSTİNAD, İHLÂSTIR!..” (21.Lem’a)

Kâdiri Tarikatının en mühim bir güneşi ve sair evliyalara muhalif olarak

“nefs-i sâfiye” makamında bulunması hasebiyle

aşikâr kerametleriyle maruf Şeyh Abdülkadir Geylani Hazretleri’nin

tam teslimiyet içinde bir müridi varmış.

Bu müridine kolay olsun zor olsun ne sorsalar

“-Ben bilmem Şeyhim bilir” diye karşılık verirmiş.

Bir gün ömrü hitam bulup, kabre konulduğunda, sual melekleri gelir sorularını sıralarlar.

“-Rabbin kim?”,

“-Dinin ne?”,

“-Nebin kimdir?” diye.

Fakat ne sorsalar

“-Ben bilmem Şeyhim bilir!” diye âdeti üzere cevap vermiş.

Buna şaşan melekler Allah’a bu hali sorarlar.

Rabbimiz hikmet lisanıyla onlara der ki:

“-Madem Şeyhi bilir. Biz de Şeyhini biliriz. Ona rahmetimle muamele edin!”

İşte bizler de kendi meslek hatvemize uyarak;

firavun meşrep nefsimize dayanmak yerine bütün işlerimizde

“Nefislerinizi temize çıkarmayın.” (Necm ,32.)

“Herşey yok olup gidicidir, O’na bakan yüzü müstesna!..” (Kasas,88)

Ayetlerii mucibince,

EN METİN BİR NOKTA-İ İSTİNAD” olan İHLÂS kuvvetine dayanarak,

ÜSTADIMIZIN dediği gibi;

“HASBÜ’N-ALLAH VE NİME’L-VEKİLAllah bize yeter, O ne güzel vekildir…” demeliyiz!..

“…EN KISA BİR TARİK-İ HAKİKAT, İHLÂSTIR.” (21.Lem’a)

De ki:

“Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki,

Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.

Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (âl-i İmrân,31)

“âyet-i azîmesi, ittibâ-ı sünnet ne kadar mühim ve lâzım olduğunu

pek kat’î bir surette ilân ediyor.

Evet, şu âyet-i kerime, kıyâsât-ı mantıkıye içinde,

kıyas-ı istisnâî kısmının en kuvvetli ve kat’î bir kıyasıdır.

Şöyle ki:

Nasıl mantıkça kıyas-ı istisnâî misali olarak deniliyor:

“Eğer güneş çıksa gündüz olacak.”

Müsbet netice için denilir:

“Güneş çıktı. Öyleyse netice veriyor ki, şimdi gündüzdür.”

Menfi netice için deniliyor:

Gündüz yok. Öyleyse netice veriyor ki, güneş çıkmamış.”

Mantıkça, bu müsbet ve menfi iki netice kat’îdirler.

Aynen böyle de, şu âyet-i kerime der ki:

Eğer Allah’a muhabbetiniz varsa, Habibullaha ittibâ edilecek.

İttibâ edilmezse, netice veriyor ki, Allah’a muhabbetiniz yoktur.

Muhabbetullah varsa, netice verir ki,

Habibullahın Sünnet-i Seniyyesine ittibâı intaç eder -netice verir.-

Evet,

Cenâb-ı Hakka iman eden, elbette Ona itaat edecek.

Ve itaat yolları içinde en makbulü

ve en müstakimi ve en kısası,

bilâşüphe, Habibullahın gösterdiği ve takip ettiği yoldur!…”

(11.Lem’a)

“…EN MAKBUL BİR DUA-YI MÂNEVÎ, İHLÂSTIR.” (21.Lem’a)

(Ey Habîbim!) Eyyûb’ü de (an)!

Hani Rabbine:

“Zarar gerçekten bana dokundu;

Sen merhametlilerin en merhametlisisin” diye nidâ etmişti!..”.

(Enbiya,83)

“Pek çok yara, bere içinde epey müddet kaldığı halde,

o hastalığın azîm mükâfâtını düşünerek, kemâl-i sabırla tahammül edip kalmış.

Sonra, yaralarından tevellüt eden kurtlar kalbine ve diline iliştiği zaman,

zikir ve marifet-i İlâhiyenin mahalleri olan kalb ve lisanına iliştikleri için,

o vazife-i ubudiyete halel-zarar- gelir düşüncesiyle,

kendi istirahati için değil, belki ubudiyet-i İlâhiye için

demiş:

“Yâ Rab, zarar bana dokundu.

Lisanen zikrime

ve kalben ubudiyetime halel-zarar- veriyor”

diye münâcât edip,

Cenâb-ı Hak

o hâlis ve sâfi, garazsız,

lillâh için o münâcâtı gayet harika bir surette kabul etmiş,

kemâl-i âfiyetini ihsan edip envâ-ı merhametine mazhar eylemiş!..”

(2.lem’a)

“…EN KERAMETLİ BİR VESİLE-İ MAKASID, İHLÂSTIR.” (21.Lem’a)

“(balığın karnında) karanlıklar içinde (kalıp):

“Senden başka ilâh yoktur; seni tenzîh ederim!

Gerçekten ben (nefsine) zulmedenlerden oldum!” diye nidâ etmişti!..”

(Enbiya,87)

HAZRET-İ YUNUS ibni Mettâ Alâ Nebiyyinâ

ve Aleyhissalâtü Vesselâmın münâcâtı,

en azîm bir münâcattır

ve en mühim bir vesile-i icabe-i duadır.

Hazret-i Yunus Aleyhisselâmın kıssa-i meşhuresinin hülâsası:

Denize atılmış, büyük bir balık onu yutmuş.

Deniz fırtınalı ve gece dağdağalı ve karanlık

ve her taraftan ümit kesik bir vaziyette, münâcâtı, ona sür’aten vasıta-i necat olmuştur.

Şu münâcâtın sırr-ı azîmi şudur ki:

O vaziyette esbab bilkülliye sukut etti.

Çünkü o halde ona necat verecek öyle bir Zat lâzım ki, hükmü hem balığa,

hem denize, hem geceye, hem cevv-i semâya geçebilsin.

Çünkü onun aleyhinde gece, deniz ve hut ittifak etmişler.

Bu üçünü birden emrine musahhar eden bir Zat onu sahil-i selâmete çıkarabilir.

Eğer bütün halk onun hizmetkârı ve yardımcısı olsaydılar, yine beş para faydaları olmazdı.

Demek esbabın tesiri yok.

Müsebbibü’l-Esbabdan başka bir melce olamadığını ayne’l-yakin gördüğünden,

sırr-ı ehadiyet,

nur-u tevhid içinde inkişaf ettiği için,

şu münâcat birden bire geceyi, denizi ve hûtu musahhar etmiştir!..

O nur-u tevhid ile hûtun karnını bir tahtelbahir -denizaltı- gemisi hükmüne getirip

ve zelzeleli dağvâri emvac –dağ gibi dalgaların-dehşeti içinde, denizi,

o nur-u tevhid ile

emniyetli bir sahrâ,

bir meydan-ı cevelân

ve tenezzühgâhı olarak o nur ile semâ yüzünü bulutlardan süpürüp,

kameri bir lâmba gibi başı üstünde bulundurdu.

Her taraftan onu tehdit ve tazyik eden o mahlûkat,

her cihette ona dostluk yüzünü gösterdiler.

Tâ sahil-i selâmete çıktı, şecere-i yaktîn altında o lûtf-u Rabbânîyi müşahede etti!..”

(1.Lem’a)

“EN YÜKSEK BİR HASLET, İHLÂSTIR!..”

(21.Lem’a)

İnsan, zaten diğer iyi ve güzel hasletlere sahip değil,

mazhar ve makestir.

Yani Allah’ın verdiği birer nimetlerdir diğer hasletler.

Ama ihlas ve samimiyet insanın sahip olduğu tek haslettir…

BU safi hasletin en güzel örneği

Allah’ın Şanlı Habibi,

Resulullah()‘ın telaffuz ettiği son söz:

“Allah’ım, Refik-i A’la’da” cümlesi oldu.

“Refik-i A’la”:

-ihlâs-ı tamme’ye ermiş muhlisiyet ve müttakiyetin en üst mertebesinde-,

Cennetin en yüksek makamında bulunan peygamberler cemaatidir.”

(Buhârî, Megazî 83, 84, Tefsir, Nisa 13, Marda 19,

Da’avat 29, Rikak 41; Müslim, Fezail 87; Muvatta, Cenaiz 46; Tirmizî, Da’avat 77)

“…EN SÂFİ BİR UBUDİYET, İHLÂSTIR.” (21.Lem’a)

Hem katıksız ve tertemiz bir kulluktur ihlas.

İbadetin ve kulluğun özü ve esasıdır samimiyet…

-Muhakkak Allahu Teâlâ amel ve ibadet olaraktan yalnız

Zât’ı için

halis olanı, rızası için yapılanı kabul buyurur!..

Bab-ı Şefkat NUR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir