İMAN-I TAHKİKİ, KEŞFİYAT, ZEVKLER VE KERAMETLERİN ÇOK FEVKİNDEDİR!..

Deniliyor ki:

Madem Risale-i Nur hem kerametlidir, hem tarikatlerden ziyade iman hakikatlerinin inkişafında terakki veriyor ve sadık şakirtleri kısmen bir cihette velayet derecesindeler. Neden evliyalar gibi manevi zevkler ve keşfiyatlara ve maddi kerametlere mazhariyetleri görülmüyor; hem onun talebeleri de öyle şeyler aramıyorlar? Bunun hikmeti nedir?” (Emirdağ lhk.)

“Elcevap:

Evvela:

Sebebi, sırr-ı ihlastır.

Çünkü, dünyada muvakkat zevkler,

kerametler tam nefsini mağlup etmeyen insanlara bir maksat olup,

uhrevi ameline bir sebep teşkil eder, ihlası kırılır.

Çünkü amel-i uhrevi ile dünyevi maksatlar, zevkler aranılmaz;

aranılsa, sırr-ı ihlası bozar.” (Emirdağ lhk.)

“Saniyen:

Kerametler, keşfiyatlar,

tarikatta süluk eden ami ve yalnız imanı taklidi bulunan

ve tahkik derecesine girmeyenlere,

bazan zayıf olanları takviye ve vesveseli şüphelilere kanaat vermek içindir.

Halbuki

Risale-i Nur’un imani hakikatlerine gösterdiği hüccetler,

hiçbir cihette vesveselere meydan vermediği gibi,

kanaat vermek cihetinde kerametlere, keşfiyatlara hiç ihtiyaç bırakmıyor.

Onun

“Onlar Allah ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Fakat Allah nurunu tamamlayacaktır-kafirler isterse hoşlanmasınlar.”

(Saf Suresi: 8.)

verdiği iman-ı tahkiki, keşfiyat, zevkler ve kerametlerin çok fevkinde olmasından,

hakiki şakirtleri, öyle keramet gibi şeyleri aramıyorlar!..” (Emirdağ lhk.)

“Salisen:

Risale-i Nur’un bir esası,

kusurunu bilmekle mahviyetkarane

yalnız rıza-yı İlahi için rekabetsiz hizmet etmektir.

Halbuki keramet sahipleri ve keşfiyattan zevklenen ehl-i tarikatın mabeynindeki

ihtilaf ve bir nevi rekabet ve bu enaniyet zamanında,

ehl-i gafletin nazarında, onlara su-i zan edip,

o mübarek zatları,

benlik ve enaniyetle itham etmeleri gösteriyor ki,

Risale-i Nur’un şakirtleri,

şahsı için keramet ve keşfiyatlar istememek,

peşinde koşmamak lazım ve elzemdir.

Hem onun mesleğinde şahsa ehemmiyet verilmiyor.

Şirket-i maneviye ve kardeşler birbirinde tefani noktasında

Risale-i Nur’un mazhar olduğu binler keramet-i ilmiye

ve intişar-ı hizmetteki teshilat

ve çalışanların maişetindeki bereket gibi ikramat-ı İlahiye umuma kafi gelir;

daha başka şahsi kemalat ve kerameti aramıyorlar.” (Emirdağ lhk.)

“Rabian:

Dünyanın yüz bahçesi, fani olmak haysiyetiyle,

ahiretin baki olan bir ağacına mukabil gelemez.

Halbuki, hazır lezzete meftun kör hissiyat-ı insaniye,

fani, hazır bir meyveyi,

baki,

uhrevi bir bahçeye tercih etmek cihetiyle,

nefs-i emmare bu halet-i fıtriyeden istifade etmemek için

Risale-i Nur şakirtleri ezvak-ı ruhaniyeyi

ve keşfiyat-ı maneviyeyi dünyada aramıyorlar.

Risale-i Nur şakirtlerine

bu noktada benzeyen eskiden bir zat,

haremiyle beraber büyük bir makamda bulundukları halde,

maişet müzayakası-geçim darlığı- yüzünden haremi, demiş

zevcine: “İhtiyacımız şedittir.”

Birden, altından bir kerpiç yanlarında hazır oldu. Haremine dedi:

“İşte Cennetteki bizim kasrımızın bir kerpicidir.”

Birden o mübarek hanım demiş ki:

“Gerçi çok muhtacız ve ahirette de çok böyle kerpiçlerimiz var;

fakat fani bir surette bu zayi olmasın,

o kasrımızdan bir kerpiç noksan olmasın.

Dua et, yerine gitsin; bize lazım değil.”

Birden yerine gitti,

Keşifle gördüler diye rivayet edilmiş.

İşte bu iki kahraman ehl-i hakikat,

Risale-i Nur şakirtlerinin dünyaya ait ezvak-ı kerametlere koşmadıklarına bir hüsn-ü misaldir!..” (Emirdağ lhk.)

Bab-ı Şefkat NUR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir