“S- Nasıl?
C- Eğer ezkiya zekâvetlerinin -zekiler zekiliklerinin- zekâtını
ve ağniya –zenginler- velev zekâtın zekâtını
milletin menfaatına sarfetseler;
milletimiz de başka milletlere yolda karışabilir.”
(Münâzarât)
Öncelikle, zekât’ın “…فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ…” (tevbe,60) ayetinde bahsedildiği üzere,
Ayetin içeriğine dâir başka içtihâdların
ve görüşlerin de olduğunu
ve her asrın kendine mahsûs şartlarının bulunduğunu bilmek gerekir…
“Şu medrese
–medretesüzzehra– neşredeceği semeratla,
tamim edeceği -düzenleyeceği duyurular
ve yayınlardaki – ziyâ –fikir- ile,
İslâmiyete edeceği hizmetle ukûl yanında
-akli ve fenni ilimlere– en a’lâ bir mekteb olduğu gibi;
kulûb yanında –kalbi ve dini ilimlere– en ekmel –en mükemmel– bir medrese,
vicdanlar nazarında en mukaddes bir zâviyeyi,
-yani, mukni ve kudsi bir görüş ve anlayış açısını– temsil edecektir!..”
(Münâzarât)
“Cihad kalemle ve dille de yapılabilir.
Fikir, eğitim, sosyal, iktisadi ve siyasi açıdan cihad yapılabilir.
Tüm bunlar cihaddan sayılır.
Maddi ve bedeni yardıma muhtaçtır (infak gibi).
Önemli olan bu cihad çeşitlerinin
‘Allah Yolunda’ ve İslâm’ın zaferi adına yapılmasıdır.
İ’lâ-yı kelimetullah adına yapılan, hangi cihad olursa olsun
hepsi de ‘Allah Yolunda’dır!..”
(Yusuf El-Kardâvî’)
Allah’ın dinine, yoluna ve şeriatına yardım, bazen savaşla gerçekleşir.
Ama bazı asırlarda da
-bizim asrımızda olduğu gibi-
psikolojik, fikri ve nefsi cihad,
maddi ve askeri cihaddan daha etkili tesirler bırakabilir.
Allâme Reşit Rıza’nın belirttiği gibi,
zekâtın bir kısmını Allah yolunda,
İslâmî hükümlerin getirilmesi gayretinde bulunan
yerlere harcanması gerekir.
İşte bu, kâfirlerin saldırılarından
İslâmı korumak için en önemli bir konum arzeder.
Aynı zamanda kılıçla (bugünkü tabirle; savaşla)
savunmanın olmadığı alanlarda
İslâmî hükümlerin
kalemle ve dile savunulmasının yapıldığı alanlara harcanmalıdır.
İslâm yolunda
cihad sadece savaş metoduyla gerçekleşmez.
Bu konuda Allah Resûlü’ne(ﷺ) şöyle sordular:
‘Hangi cihad daha faziletlidir?’
Peygamberimiz de;
‘Sultanın karşısında hakkı konuşmak’, diye buyurmuştur.
Yani güçlüye karşı hakkı müdafaa etmek…
Müslim sahihinde İbni Mes’ud’dan (r.a)
Peygamber’in (ﷺ) şöyle dediğini rivayet etmiştir.
“Allah’ın benden önce gönderdiği bütün peygamberlerin çevrelerinde,
ümmetleri içinden seçtikleri sahabileri ve havarileri vardı.
Bunlar peygamberlerinin sünnetlerine sarılırlar
ve emirlerini yerine getirirlerdi.
Bu kişilerden sonra durum değişir,
insanlar onların yapmadıkları şeyleri onlara isnad ederler
ve onların istemedikleri şeyleri yapmaya başlarlar.
Kim onlara karşı eliyle cihad ederse Mü’mindir,
kim diliyle cihad ederse Mü’mindir,
kim kalbiyle cihad ederse Mü’mindir.
Artık bunun da ötesinde bulunan kişilerde hardal tanesi kadar iman bulunmaz!..”
Allah Resûlü(ﷺ) şöyle buyurmaktadır;
‘Müşriklerle mallarınızla, canlarınızla ve dillerinizle cihad edin.’
(Sünen-i Ebû Dâvud)
Baştaki vecizeye tekrar gelecek olursak;
“Sizde öyle bir zekâ var ki, ancak zekât ile çiçek açar.”
(Münâzarât)
Ağaçlar çiçek açmadan meyve vermez…
Niyetler muhlis olmadan, makbul olmaz…
Mü’minler, zekiliklerinin zekatını;
fikir, marifet, hüsn-ü ahlâk, sanat, ilim ve irfan v.s. gibi
sosyal ve toplumsal alanlarda
“…فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ…” (tevbe, 60) fisebilillah
yani, Allah yolunda vermeden,
Zekâ istidadlarını,
feraset ve basiret kabiliyetine inkişaf ettiremezler…
Ve,
“Her şey helâk olup gidicidir; Ona bakan yüzü müstesnâ…” (Kasas,88)
Ayet-i kerime’since,
Rahmet-i Rahman’ın, Rahmet dairesince;
Rahmet Nazarına mazhariyet kazanamazlar!..
Bab-ı Şefkat Nur