İman, insan ruhunun en temel dayanağı ve varoluşunun en anlamlı cevabıdır. Risale-i Nur’da iman, sadece bir inanç meselesi değil, aynı zamanda insanın varlıkla, hayatla ve ölümle olan bağını derinlemesine kavramasına vesile olan bir nur olarak tanımlanır. Bediüzzaman Said Nursî, iman konusunu geniş bir perspektifle ele alarak, onu insanın hem dünya hem de ahiret hayatını şekillendiren bir hakikat olarak sunar.
Bediüzzaman, imanı ruhun gıdası olarak görür ve onsuz bir hayat “karanlık bir dehlizde” yürümek gibidir. İman, insanın kâinatı ve kendi varlığını anlamlandırma yolunda bir pusuladır. Risale-i Nur’da geçen şu cümle, imanın hayattaki yeri ve önemini vurgular:
“İman, hem nurdur hem kuvvettir. Evet, hakiki imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir.”
Bu ifadeyle, imanlı bir insanın karşına çıkan zorluklarla nasıl başa çıkabileceği, her türlü belaya ve musibete karşı direnç gösterebileceği anlatılmaktadır. İman, insanın kalbine kuvvet vererek, onu manevi bir güç ile donatır. Bu kuvvet, kişiyi hem dünyevi kaygılardan kurtarır hem de ebedi bir mutluluğun kapılarını açar.
Risale-i Nur’da diriliş, yalnızca öteki dünyada gerçekleşecek bir olay olarak değil, aynı zamanda her an yenilenen ve tazelenen bir hakikat olarak ele alınır. Bediüzzaman, kâinatta sürekli bir dirilişin yaşandığını ve her baharın bir haşir (diriliş) olduğunu belirtir:
“Evet, her baharda bütün ağaçları ve otların köklerini aynen ihya ve nebatî ve hayvanî üç yüz bin nevi haşrin ve neşrin nümunelerini icad eden bir kudret…”
Bu cümle, dirilişin kâinat çapında sürekli bir döngü olduğuna dikkat çeker. Allah’ın kudretiyle ölen her şeyin tekrar dirildiği, her canlının bir gün yeniden hayata kavuşacağı anlatılır. Baharın gelişiyle doğanın dirilişi, ahiretteki dirilişin bir müjdecisi ve delili olarak sunulur.
Risale-i Nur’da ölüm, insanı korkutacak bir son değil, aksine bir başlangıçtır. Ölüm, bir yok oluş değil, ebedi bir hayatın kapısıdır. İman, insanın ölüm gerçeği karşısındaki korkularını dindirir ve ona bir umut ışığı sunar.
İmanlı bir insanın ölüm karşısında bile metanetini ve sükûnetini koruyabileceği, iman sayesinde ölümün ötesinde bir ebedi saadet bulabileceği vurgulanır. İman, insanı yok olmaktan kurtarıp, ebedî bir varlık sahibi yapar.
İman ve Haşir (Diriliş)
Bediüzzaman, iman ve haşir meselesini Risale-i Nur’un birçok yerinde ele alır. Haşir Risalesi’nde, haşrin yani dirilişin ve ahiret hayatının, Allah’ın rahmeti ve adaletinin bir gereği olduğunu belirtir. İnsan ruhundaki ebediyet arzusunun, ahiret hayatının varlığına delil olduğunu dile getirir. Bu dünyada adaletin tam manasıyla tecelli edemediği, dolayısıyla ebedi bir adalet yurdu olan ahiretin varlığının zorunlu olduğu üzerinde durur:
“Âlem-i berzah ve âlem-i ervahta bulunan ve ahirete gitmek için bekleyen hadsiz ervah-ı bakiye kafileleri..”
Bu ifade, ahiret yurdunun her ruh ve varlık için bir mükâfat ve ceza yeri olduğunu; her canlının orada hak ettiği karşılığı bulacağını anlatır.
İman, insanın dünya ve ahiret hayatını anlamlandıran bir anahtardır. Risale-i Nur perspektifinden bakıldığında, iman yalnızca bir inanç değil, aynı zamanda insanı gerçek huzura, saadete ve hakiki dirilişe ulaştıran bir yoldur. İman, insana hayata ve ölüme bakış açısını değiştirir, onu karanlıklardan nura çıkarır. Böylece, hem dünyada hem de ahirette huzur ve saadet dolu bir hayatın kapılarını aralar.
Risale-i Nur’un bu zengin ve derin anlam dünyası, iman ve diriliş konusunu daha iyi kavramamıza yardımcı olur. İmanla ruhunu besleyen bir insan, diriliş hakikatine de tam bir teslimiyetle inanır ve bu inançla dünya hayatını huzur ve güven içinde yaşar.