Amma İkinci Muhaldeki müşkilât ise: Müteaddit risalelerde ispat edildiği gibi, eğer bütün eşya Vâhid-i Ehade verilse, bütün eşya birtek şey gibi suhuletli ve kolay olur.” – 23. Lem’a

Konuya başlamadan, Herşeyden evvel eşya üzerinde İsm-i Azam olarak tecelli eden, Alemlerin HÂLIK’ı, MÂLİK’i, RAZIK’ı ve RABBÎ, olan Yaratıcımızın ‘VÂHİD-İ EHAD’ olan sıfatına İMAN ettik!..

Fıtratları ayrı ayrı yaratıp, Onlara Vahidiyetiyle bir birlik,

Ehâdiyetiyle şahsiyet, kimlik ve nitelik lütfeden

FATIR-I HAKİM’e yarattığı fıtratlar adedince tasdik ve şahidlik ettik!..)

“Nakkaş-ı Ezelî, hadsiz kudretiyle, nihayetsiz cilve-i esmâsını her vakit tazelendirmekle ayrı ayrı şekilde göstermek için, eşyadaki teşahhusları ve hususî simaları öyle bir surette halk etmiştir ki, hiçbir mektub-u Samedânî ve hiçbir kitab-ı Rabbânî, diğer kitapların aynı aynına olamıyor.

Alâküllihal, ayrı mânâları ifade etmek için, ayrı bir siması bulunacak.” – 23. Lem’a

Eşyanın hakikati sabittir. İnkılab-ı hakakik ise muhaldir. Yani, bir varlığın hakikati diğer varlığın hakikatine dönüşmesi muhaldir, imkânsızdır. Maymun ile insan arasında mahiyet ve hakikat farkı, doku uyuşmazlığı vardır.

İnsanda yaklaşık 100.000 protein vardır. Bunların içerisinde 40 tanesinin benzer

Bu benzerlik iddia edildiği gibi %98 bile olsa, bu iki canlı grubu arasında evrimsel bir ilişki kurulamaz.

Çünkü, türler çok hususi genetik şifrelere sahiptir. Burada göz önünde tutulması gereken önemli bir husus, canlı vücutlarında bulunan bir genin, birden fazla özellik üzerinde etkili olmasıdır. Bir başka deyişle, bir özellik birden fazla gen tarafından kontrol edilmektedir.

İnsana benzerliği olan canlılar sadece maymunlar da değildir.

Anatomik yapısı itibariyle maymun, zeka itibariyle at, konuşma yönüyle papağan, sanat yönüyle bal arısı, sosyal yaşayış itibariyle karıncalar, yavrularına gösterdiği şefkat yönü itibariyle penguenler, insana diğer canlılardan daha yakındır.

Kaldı ki, insanı diğer canlılardan ayıran sadece anatomik yapı ya da birkaç özellik değildir. İnsanın muhakeme etmesi, akletmesi, vicdan sahibi olması, yargıda bulunması, hayali, hafızası, muhabbeti, konuşması, düşünmesi ve inanç sahibi olması en önde gelen vasıflarıdır.

ASHÂBU’S-SEBT

“İçinizden cumartesi günü haddi aşanları elbette bilirsiniz. Biz böyle yapanlara ‘Aşağılık maymun olun!..’dedik. Bunu, hem bu hâdiseye şahit olanlara hem de sonradan gelecek olan nesillere bir ibret ve korunacaklara da bir öğüt kıldık.”(Bakara, 2/65-66).

Önce konuyu bir kez daha hatırlayalım ki, ilgili ayetler sebt/cumartesi günü yasağını delen Yahudiler hakkındadır. Onlar, hem balıkları avlamak hem de cumartesi günü yasağına uymayı sağlamak için -akıllarınca- şöyle bir hileye baş vurdular: Cumartesi akın akın gelen balıkları avlamıyorlar, fakat onları bir havuzda topluyorlardı, cumartesi günü geçtikten sonra, havuzda toplanmış balıkları alıp götürüyorlardı. Akıllarınca, artık ne şiş ne de kebap yanmıştı. Allah, onların bu durumunu akılsız canlılardan biri olan maymuna benzetmiştir.

Bu medenilerin çoğu, eğer içi dışına çevrilse, kurt, ayı, yılan, hınzır, maymun postu görülecek gibi hayale gelir.” (Tarihçe-i Hayat, s. 116).

Bu batıl görüşler harf inkılabın dan sönra ders kitaplarına konularak Müslüman nesillerin Kur’an-ı Kerim’e olan inançlarının ve bağlılıklarının koparılması için kasıtlı yapılmış, manevi bir zulüm, büyük bir zehirdir!.. Bediüzzaman (r.a) buna benzer durumlarla karşılaşmasını, şu sözlerle aktarıyor;

Şu sırrı izahtan evvel bir ihtar: 1338’de Ankara’ya gittim.

İslâm Ordusunun Yunan’a galebesinden neş’e alan ehl-i imanın kuvvetli efkârı içinde, gayet müthiş bir zındıka fikri, içine girmek ve bozmak ve zehirlendirmek için dessâsâne çalıştığını gördüm.

‘Eyvah,’ dedim. ‘Bu ejderha imanın erkânına ilişecek!’ – 23. Lem’a

O vakit, şu âyet-i kerime bedâhet derecesinde vücud ve vahdâniyeti ifham ettiği cihetle, ondan istimdad edip, o zındıkanın başını dağıtacak derecede Kur’ân-ı Hakîmden alınan kuvvetli bir burhanı, Nur’un Arabî risalesinde yazdım.

Ankara’da, Yeni Gün Matbaasında tab ettirmiştim.” – 23. Lem’a

(“Yunan galebesinden neşe alan ehli imanın kuvvetli fikri içinde sinsi bir inkarcılık eğiliminin olduğunu” Üstad Hazretleri bizzat gördüm, diyor ve buna karşılık Tabiat Risalesi’ni Arapça telif ettim, diyor.)

Fakat maatteessüf Arabî bilen az ve ehemmiyetle bakanlar da nadir olmakla beraber, gayet muhtasar ve mücmel bir surette o kuvvetli burhan tesirini göstermedi. – 23. Lem’a

Maatteessüf, o dinsizlik fikri hem inkişaf etti, hem kuvvet buldu. Bilmecburiye, o burhanı Türkçe olarak bir derece beyan edeceğim.”

– 23. Lem’a

“İkincisi: İlim noktasında hadsiz bir suhulet vardır. Şöyle ki: Kader, ilmin bir nev’idir ki, herşeyin mânevî ve mahsus kalıbı hükmünde bir miktar tayin eder. Ve o miktar-ı kaderî, o şeyin vücuduna bir plân, bir model hükmüne geçer.

Kudret icad ettiği vakit, gayet suhuletle, o kaderî miktar üstünde icad eder. Eğer o şey muhit ve hadsiz ve ezelî bir ilmin sahibi olan Kadîr-i Zülcelâle verilmezse, sabıkan geçtiği gibi, binler müşkilât değil, belki yüz muhâlât ortaya düşer.” – 23. Lem’a

(İmam-ı Mübin,(Levh-i Mahfuz) yani kader her şeye plan, proğram, bir kalıp ve rota tayin ediyor. Kitab-ı Mübin, yani kudret sıfatı de bu kalıp ve rota içinde icraata geçip cismani bir vucud giydiriyor!..Ve her şeyi icat etmekle bir şeyi icat etmek arasında fark kalmıyor. Her şey ona nihayetsiz bir kolaylık içinde itaat ediyor. Ve devamında bu icraatı çeşitli şekillerde kayıt altına alıyor!..)

Yani Biz şeyi yazarken alfabedeki 29 harfi kullandığımız gibi, Cenab-ı Hak da, varlıkları kâinattaki 114 elementi kullanarak varlığı yaratıyor!..

Biz nasıl, “maymun” ve “insan” kelimelerini birbirinden bağımsız olarak yazıyoruz. Allah da, maymun ve insanı ayrı ayrı yaratıyor.

Biz de bir asır önce kader defterinde idik. Şimdi o kader defterinin düsturlarına göre elementlerden vücuda geldik!.. Yani şu anda kitab-ı Mübin’le kayıt altına alınıyoruz!…

Tâbi aynı zamanda İmam-ı Mübinde, yani kader defterinde ve Allah’ın ilminde kaydımız mahfuz!…

Bir süre sonra bu Kitab-ı Mübinden ölümle silineceğiz. Ama yine hem Allah’ın ilminde ve hem de Kader Defterinde, yani İmam-ı Mübinde kayıtlı olduğumuz için ahrette yeniden yaratılacağız.

Metre karelik bir kilim de, trilyonlarca atomun kullanılacağını biliyoruz. Bu atomların içerisinde program harici bir veya birkaç atomdan meydana gelmiş bir yapı bulunsa -ki biz ona virüs diyoruz- halının programını bozup onu işlemez hale getirebilir.

Demek ki kâinatta bir atomun dahi başıboş olmadığını, her bir atomun nerede ve ne zaman görev alacağı, dokunan kilim örneğinde olduğu gibi, her bir varlığın kader defteri olan dosyasında kayıtlıdır. Bunu bize bugünün fen ilmi söylüyor.

Evrimciler ne diyor? Onlar diyorlar ki; her bir varlık tesadüfen meydana gelmiştir. Hâlbuki fen bize diyor ki; bir atom dahi tesadüfen hareket edemez.

Şimdi her hangi bir kimse bu kilimin dokunmasında elementlerin gelişigüzel hareket ettiğini iddia edebilir mi?

Eğer öyle olsa kilimim dokunması nasıl mümkün olacaktır?

İşte Risale-i Nur baştan sonuna kadar “kâinattaki her şeyin belirli bir plan ve programa göre yaratıldığını, bir atomun dahi tesadüfen hareket etmediğini”bize bildiriyor.

Tekâmül(tamamlanma) manasında, yani bir canlının embriyodan başlayarak en mükemmel hâle gelinceye kadar geçirdiği safhaları ifade eden değişimi, Allah’ın ilim, irade ve kudretiyle olduğunu kabul şartıyla yaratılışçılar da tasdik ediyorlar.

Hz. Âdem (a.s.)’in yaratılışına dair Kur’an ayetleri şu mealdedir.

“Hani Rabbin meleklere muhakkak ben yeryüzünde bir halife (bir insan, Âdem) yaratacağım.” demişti (Bakara, 2/30).

“And olsun biz insanı kuru bir çamurdan, suretlenmîş balçıktan yarattık.” (Hicr, 15/26).

“O, sîzi çamurdan yaratan, sonra ölüm zamanını takdir edendir.” (Enam, 6/2).

“Sonra onu (Âdem’i) düzeltip tamamladı, içine ruhundan üfürdü; sizin için kulaklar, gözler, gönüller yarattı.”(Secde, 32/9).

“Sizi bir tek nefisten yaratan, onunla sükûnet bulsun diye eşini de ondan yaratan Allah’tır. O, eşini kucaklayıp sarılınca (ona yaklaşınca), eşi hafif bir yük yüklendi (hâmile kaldı). Bir müddet böyle geçti, derken yükü ağırlaştı. O vakit ikisi birden Rableri olan Allah’a şöyle dua ettiler: “Eğer bize salih bir evlat verirsen, biz muhakkak şükredenlerden olacağız.” (A’raf, 7/189)

“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının…”-Nisâ, 4/1)

Efendimiz(ﷺ)

“Kadın bir kaburga kemiği gibidir. Kadın bir kaburga kemiğinden, bir eğri kaburga kemiğinden yaratıldı, onu doğrultmaya kalkarsan kırarsın, kırılması da boşanmasıdır.”-Buhari

Bab-ı Şefkat Nur

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir