“Evet, Ramazan-ı Şerif, bu fâni dünyada, 

fâni ömür içinde ve kısa bir hayatta, 

bâki bir ömür ve uzun bir hayat-ı bâkiyeyi tazammun eder,  

kazandırır.

Evet, bir tek Ramazan, seksen sene bir ömür semerâtını kazandırabilir. 

Leyle-i Kadir ise, nass-ı Kur’ân ile,

bin aydan daha hayırlı olduğu, bu sırra bir hüccet-i kàtıadır!..”

(29.mektup)

Hz. Talha b. Ubeydullah (r.a)’ın

bir gün yeni Müslüman olmuş iki kişi, misafiri oldu.

İçlerinden birisi diğerine nispeten daha gayretliydi.

Bu zat bir müddet sonra bir savaşta şehit oldu.

Diğeri ise bir yıl sonra vefat etti.

Bir müddet sonra Hz. Talha bu zatları rüyasında gördü. 

İkisi de cennete girmek için kapıda izin bekliyorlardı. 

Öncelik, sonra vefat edene verildi.

Sabah olunca Hz. Talha geldi, rüyasını Peygamberimize() anlattı.

Mecliste hazır olan sahabiler hayret ettiler.

Resul-i Ekrem Efendimiz() ‘den bu işin hikmetini sordular.

Peygamber Efendimiz(),

onların sorusuna bir soruyla cevap vererek sözlerine başladı:

“- Sonradan vefat eden, öncekinden bir sene daha fazla yaşamadı mı?” 

sahabiler:

“Evet, Ya Resûlâlah” dediler.

Sohbet daha sonra şöyle cereyan etti:

“- Bu zat, Ramazan ayını idrak ederek orucunu tutmadı mı?”

“- Evet.”

“-Bir yılda şu kadar namaz, şu kadar secde etti, değil mi?” buyurdu.

“- Evet.”

Peygamber Efendimiz (), diğer amellerini de sorup

sahabilerden

“- evet” cevabını alınca şöyle buyurdu:

“- O halde ikisinin arasındaki fark, yerle gök arasındaki mesafe gibidir!..” 

(bk. Müsned, 1/163; İbn Mace, Tabir 10, no: 3925)

Ramazan’ın sıyâmı, dünyada âhiret için ziraat 

ve ticaret etmeye gelen nev-i insanın kazancına baktığı cihetteki

çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:


Ramazan-ı Şerifte sevab-ı a’mâl,

bire bindir. 

Kur’ân-ı Hakîmin, nass-ı hadisle,

Her bir harfinin on sevabı var; 

on hasene sayılır, on meyve-i Cennet getirir. 

Ramazan-ı Şerifte her bir harfin

on değil, bin;

ve Âyetü’l-Kürsî gibi âyetlerin her bir harfi binler;

 ve Ramazan-ı Şerifin Cumalarında daha ziyadedir.

 Ve Leyle-i Kadirde otuz bin hasenesayılır…

Evet,

Her bir harfi otuz bin bâki meyveler veren Kur’ân-ı Hakîm,

öyle bir nuranî şecere-i tûbâ hükmüne geçiyor ki,

milyonlarla o bâki meyveleri Ramazan-ı Şerifte mü’minlere kazandırır!..

İşte, gel, bu kudsî, ebedî, kârlı ticarete bak, seyret ve düşün ki,

bu hurufâtın kıymetini 

takdir etmeyenler ne derece hadsiz bir hasârette olduğunu anla…

İşte, Ramazan-ı Şeri,f 

adeta bir âhiret ticareti için gayet kârlı bir meşher,

bir pazardır.

Ve uhrevî hasılat için gayet münbit bir zemindir.

Ve neşvünemâ-i a’mâl için,

– yani cennetin baki sümbüllerini meyve verecek tuba ağacı gibi-

bahardaki mâh-i Nisan’dır,

-yani  hayattar olan nisan yağmuru gibi-

Saltanat-ı rububiyet-i İlâhiyeye karşı 

ubûdiyet-i beşeriyenin

– insanlığın ibadet ve kulluğuna dair salih amellerinde –

Resmigeçit yapmasına

en parlak, kudsî bir bayram hükmündedir…

Ve öyle olduğundan,

yemek içmek gibi nefsin gafletle hayvanî hâcâtına

ve mâlâyânive hevâperestâne müştehiyâta girmemek için,

oruçla mükellef olmuş. 

Güya muvakkaten hayvaniyetten çıkıp melekiyet vaziyetine

Ve yahut âhiret ticaretine girdiği için,

dünyevî hâcâtını muvakkaten bırakmakla, 

uhrevî bir adam ve tecessüden tezahür etmiş bir ruh vaziyetine girerek,

savmı ile Samediyete bir nevi âyinedarlık etmektir…


Evet, karanlıklı bu hayât-ı dünyeviyenin

en nûrânî Leyle-i Kadri ramazandır!..

Evet, nasıl ki bir padişah, müddet-i saltanatında,

belki her senede,

ya cülûs-u hümayun namıyla

ve yahut başka bir şâşaalı cilve-i saltanatına mazhar bazı günleri bayram yapar…

Öyle de,

Ezel ve Ebed Sultanı olan on sekiz bin âlemin Padişah-ı Zülcelâli,

o on sekiz bin âleme bakan, 

teveccüh eden ferman-ı âlişânı olan Kur’ân-ı Hakîmi, 

Ramazan-ı Şerifte inzal eylemiş…

Elbette

o Ramazan, 

mahsus bir bayram-ı İlâhî ve bir meşher-i Rabbânî 

ve bir meclis-i ruhanî hükmüne geçmek, 

 -hikmetinin bir gereği olarak- mukteza-yı hikmettir!..”

(29.mektup)

Kim bu gün ve saatlerde Allah’ın dergâhına ibadet ve dua ile yönelir

ve kapısını çalarsa,

sair günlerin sevabından farklı olarak daha fazla sevap alır,

nice ikramlara mazhar olur.

Bu günlerin sevap bakımından diğer günlerden farklı olması,

Allah’ın adet ve hikmetinin bir icabıdır.
Bu mübarek gün ve geceler 

manevî bir pazar ve panayır hükmündedirler ki,

“Cennete girmek Allah’ın fazlıyladır”

Hükmüne binaen

herkes Rahmet-i İlahiye’den maddi manevi

ikramlara,

Ve Kerim olan Cenâb-ı Hakkın keremine gani gani mazhar olur!..

Bab-ı Şefkat NUR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir