“-Mesela Efendimiz() zamanında,

Mekke’de dışarıdan gelen yabancılar için

can, mal, ve namus emniyeti diye bir şey kalmamıştı.

İsteyen istediği yabancının malını alıyor, karşılığında tek kuruş ödemiyordu.

Aciz ve güçsüzler her türlü zulme maruz kalıyor

ve bunlara karşı koyma cesaretini gösteremiyorlardı.

Bu vahşet saçan durumu ortadan kaldırmak için Mekke’nin ileri gelenleri

Hilfûl-Füdul” adı verilen bir cemiyet kurdular.

Peygamber Efendimiz()

henüz 20 yaşında bir genç olmasına rağmen bu derneğe katılmıştır.

Haksızlıklara, zulme sessiz kalınmaması gerektiğini bizzat göstermiştir.

İstibdat yani baskı,

kişi yada zümrelerin keyfi emirlerini cebir ve kuvvet kullanarak icra etmesidir.

Malesef

şu an İslam dünyası, kafirlerin baskı ve tasallutuna, fitne ve fesadına maruz kalmaktadır. 

İnanmayanlar yani kafirler, ne zaman dünyada siyasi ve ekonomik

manada hakimiyet kursalar, dünyada kan, gözyaşı, fitne ve fesat eksik olmamaktadır.

Bunu bu asırda çoklukla görmekteyiz. İspatı çoktur.

Hem İslamiyet devletleri ne zaman dünyaya yayılsalar o derece de adalet yayılmaktadır.

Hep adaletten demokrasiden bahseden Avrupa Medeniyeti,

zülüm müslümanlara olunca, sesini çıkarmamaktadır.

Hatta bazı Avrupa ülkeleri, bu zülmü manen alkışlamakta ve desteklemektedir.

Madem onlar öyle yapıyor,

bize de “Zalimler için yaşasın cehennem!” demek düşmektedir.  

Yoksa kuvvetli olan haklı değildir. Zalimler, kuvvetlerine isnat ederek hak dava ediyorlar.

Ama kuvvet sahibi olmak haklı olmayı gerektirmez.

Zulüm, zulümdür. Kuran-ı Kerimde buyuruluyor ki:

“Zulmedenlere de meyletmeyin! Yoksa ateş size dokunur!

Hem sizin, Allah’dan başka hiçbir dostunuz yoktur; sonra size yardım edilmez.”

(Hud,113)

Müslümanların zulme uğradığı bu ortamda bize düşen onlara hem manen,

hem madden destek olmaktır. Zira Cenab-ı Hakk, bütün müminleri kardeş ilan etmiştir.

Kardeş, kardeşe sırt çevirmez. “O, Suriyeli” veya “O Arap” veya ‘laz’, v.s. şeklinde 

başka bir ırk veya millet diye müslüman kardeşine hor gözle bakmaz.

Bunları yapan ahirette şiddetli mes’ul olur.

Biz çirkin bir iş gördüğümüzde onu mutlaka düzeltmeye çalışmalıyız.

Hadis-i şerif’te buyrulduğu gibi,

“Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin;

eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin;

buna da gücü yetmezse, kalben karşı koysun. da imanın en zayıf derecesidir.”

(Müslim, Îmân, 78; Ebû Dâvûd, Salât, 248)

Ve yine Kur’an’ı Azimüşşan’da dediği gibi;

O hâlde içinizden, hayra da‘vet eden ve iyiliği emredip kötülükten men‘ eden

bir topluluk bulunsun! Ve işte kurtuluşa erenler, ancak onlardır.

(Âl-î Îmrân, 104)

Bab-ı Şefkat NUR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir