NASR SURESİNİN NÜZULÜ
Bir hadis-i şerifte sure hakkında;
“Bu sure, Kur’an’ın dörtte birine denktir” buyurulmaktadır (Tirmizî,)
1-)”ALLAH’IN YARDIMI VE FETİH GELDİĞİ ZAMAN”
1-“Allah’ın yardım’ın dan maksat,
Cenâb-ı Hakk’ın düşmanlarına karşı Habîb-i Edîbi(ﷺ)’ne lütfettiği her türlü yardımıdır.
2-Hususiyle İslâm’ın yayılması ve zafere erişmesi hakkındaki yardımıdır.
3-“Fetih”ten maksat ise, öncelikle “Fetihlerin Fethi” olan Mekke’nin fethi, sonra bunu
takip eden diğer bütün fetihlerdir.
4-Bundan, daha önce kapalıyken Hak katından kula açılan “rızıklar, ibâdetler, ilimler,
anlayışlar, keşifler, açık-gizli, maddî-manevî tüm nimetler”in kastedilmiş olması da
mümkündür.,
5- Mutlak mânada fetih, fetihlerin en üstünü ve en mükemmeli olan,
Allah Teâlâ’nın Zât-ı Ehadiyeti’nin tecellisinden kulun kalbine açılan mânevi fetihtir.
Yani, Kalp gözünün açılması ile basireti, akıl gözünün ile açılması için feraseti
vicdan gözünün açılması ile hakkaniyet v.s velayet mertebeleri ihsan etmesi gibi…
Diğer fetihler, kula böyle bir fethin açılmasına birer vesiledir.
2-) “İNSANLARIN
ALLAH’IN DÎNİNE AKIN AKIN GİRDİĞİNİ GÖRDÜĞÜN ZAMAN,”
Daha önce insanlar birer ikişer İslâm’a girerken bu yardım ve fetihlerden sonra kabîleler,
gruplar, bölükler halinde akın akın İslâm’a girmeye başlamışlardır.
Efendimiz(ﷺ) Mekke’yi fethedince Araplar birbirlerine:
“Hz. Muhammed (ﷺ) Harem ehline karşı muzaffer olunca artık ona kimse karşı
koyamaz” dediler ve savaşsız İslâm’a girmeye karar verdiler.
(Kurtubî, ) Nitekim hicretin 9. senesine “Heyetler Senesi” denilmiştir.
Yarımadası’nın her köşesinden insanlar heyetler halinde
Resûlullah (ﷺ)’in huzuruna gelerek İslâm’a girdiler, ona bey‘at ettiler.
Allah Resûlü(ﷺ)’ Vedâ Haccı’nı yaptığı
hicri 10.senede bütün Arabistan tek bayrak altında birleşti. Ülkede hiçbir müşrik kalmadı.
3-) “ RABBİNİ ÖVGÜLERLE YÜCELTEREK TESBİH ET
VE O’NDAN BAĞIŞLANMA DİLE!
ÇÜNKÜ O, TEVBELERİ ÇOKÇA KABUL EDENDİR!..”
Bu nimetler, zaferler, fetihler ve başarılar Allah’ın bir lütfudur. O dilediği ve yarattığı
için olmuştur. Eğer O dilemeseydi bunların hiçbiri olmazdı.
Burada Efendimiz (ﷺ)’a ve onun şahsında tüm mü’minlere üç husus emredilir:
Birincisi; hamd etmek. Hamd; Allah’a hamd-ü senâ etmek,
nihâyetsiz güzellik ve yüceliği sebebiyle O’nu övmek ve O’na şükretmektir.
Burada “hamdin emredilmesi”nin hikmeti şudur:
“Rasûlüm! Bu büyük başarının, senin gayretin ve Bunun için Allah’a şükret, kalp ve
lisan ile bunu itiraf et. Çünkü hamd edilmeye layık olan sadece O’dur.”
İkincisi; tesbih etmek. Tesbih, Cenâb-ı Hakk’ı her türlü noksan sıfatlardan uzak tutmak,
her bakımdan O’nu tenzih etmektir.
Burada emredilmesinin hikmeti şudur:
“Bir kula bunun gibi bir hizmeti yaptırması, aslında ona Allah’ın bir ihsanıdır.
Allah’ın sizin üzerinizdeki ihsanı da onun dinine hizmet etme şerefini size vermesidir.”
Üçüncüsü; istiğfar etmek. İstiğfarın içinde tevbe de vardır.
Buna göre kulun,
-İstiğfar etmesi yaptığı kötülüklerden pişman olup, Allah’tan bağışlamasını dilemesi demek
olduğu gibi,
Tevbe etmesi de, bundan böyle eski kötülüklere dönmeyeceğine dair Rabbine karşı tövbe
ederek azm-u cezm etmesi/ ahd edip söz vermesidir…
Demek, eksiklikleri, kusurları ve günahları için
Allah’tan bağışlanma dilemek ve O’na tevbe etmemiz istenmektedir.
Efendimiz(ﷺ):
“Ey insanlar!
Allah’a tevbe edip O’ndan af dileyin. Zira ben O’na günde yüz defa tevbe ederim.”
(Müslim, Zikir 42) buyurmuştur.
Bab-ı Şefkat NUR