SORU; ”Rabbimiz bize neyi haram kılmışsa veya neyi yasaklıyorsa,

O’nu (ﷻ) tanımada bir engeli önümüzden kaldırmak için

yine bir imkân ve kolaylık olarak onu bize yasaklıyor…

”NASIL?…

Meselâ

zekât sadaka vermemek malı mülkü O’ndan bilmeyip nefsine mal ederek

MALÎK’ ve İHSAN sahibi KERİM olan HÂLÎK’ımızı tanımamak değil midir?..

Tasadduk etmemek ÎSAR ruhuna vasıl olamayıp,

mü’minlik makamlarından olan,

Muhsin ve Kerim sıfatlar’ına mazhariyetten mahrumiyet değil midir!..

Kizb, kudret-i İlâhiyeye bir iftiradır.” (İşârâtü’l-İcâz) derken;

Meselâ yalan,

Allah’ın yaratmadığı bir sözü veya işi, ‘yarattığı’nı

veya yarattığı birşeyi ‘yaratmadığı’nı iddia etmek anlamına gelir;

yani bu açıdan bakılırsa, yalancılık ‘Allah’ın Kudretine iftira’ olduğu gibi,

SADIK, EMİN, v.s bir çok isim ve sıfatına tanımaya veya mazhariyetine

engel değil midir?..

Yine yalancılık,

Allah’ın Semî, Basîr, Latîf, Habîr, Alîm ,Kadir gibi isimlerinden,

yalanı söyleyen kimsenin gaflette olduğu gerçeğini gösterir.!..

İbadetullah’ın içerdiği bu ‘marifetullah’ sırrı,

Düşünsek;

her bir ibadette ve her bir ilâhî

emir ve yasakta çıkar karşımıza.

En başta namaz, veya oruç,

kişinin varoluşu Allah’tan bilmenin,

kâinatı ve kendisinin O’nun mülkü ve memlûkü olarak tanımanın,

hayatın ve zamanın O’nun tasarrufunda olduğunu idrak etmenin

bir hücceti değil midir?..

Sünnet Alimlerinin ittifaki görüşüne göre

“Kul farzları eda eder, namaz, oruç,

KURBAN, vesaireye bağlı nafileleri yapmaya devam ederse,

bununla Allah’ın muhabbetine yakınlığına, yani kurbiyete ulaşır!..”

Bunları yapmazsa zaten,

dünyada KURBİYET makamlarına varamaz,

ahirette isimlerin asıllarında ki hakiki tanımaya da vasıl olamaz…

İşte bundandır ki;

mü’minlerde Kurban ibadeti yerine getirilirken

şu ayet-i kerime ile Efendimiz()’in yaptığı bu duayı okurlar;

Ey Rabbim bu senden ve yine sanadır.”

(Namazım, kulluğum, kurbanım, ölümüm ve dirimim

eşi benzeri olmayan

âlemlerin Rabbi Allah içindir.

Ben bununla emrolundum ve teslim olanlardanım!.) (En’âm,162,163)

Ebu’l-Kasım el-Kuşeyrî (r.a.) şöyle demiştir:

Allah’ın kuluna yakınlığı ahirette de, RIDVAN ile vukua gelir.

Bu ikisi arasında Allah’ın çeşitli nimetleri, ikramları ayrıca tecelli eder.”

Demek ki;

Her bir ilâhî emir ve yasak,

bir kulluk imtihanıdır velhasıl…

Kulları için ‘kolaylık dileyen, zorluk dilemeyen’ Allah,

Hikmetiyle Hükmeden Allah,

Hikmet ve rahimiyetle muamele ediyor bize.

“Ben gizli bir hazine idim. Bilinmek istedim, mahlukatı yarattım.”

(Keşfu’l-Hafa, Aclunî, 2:133) meşiet-i ilahi’si hükmünce;

Neyi emrediyorsa, O’nu tanımak için bir kolaylık ve imkân olarak emrediyor.

Neyi bize yasaklıyorsa,

O’nu tanımada bir ENGELİ veya bir MANİYİ önümüzden kaldırmak için

yine bir imkân ve kolaylık olarak onu bize yasaklıyor,

veya haram diyerek SINIR, HÂDD koyuyor!..

Bu yüzden büyüklerimiz ne olursan ol, HAD’DİNİ BİL demişler.

Haddini bilmek, Allah’ın koyduğu kanuna inkıyat etmek,

hükmü aşmamak demektir!..

Zira Rabbimiz şöyle buyurmuştur;

“Ben cinleri ve insanları, başka değil, sırf bana kulluk etsinler diye yarattım.” (zâriyât,56)

Zira Haddi bilmek, Rabbini CEMÂL ‘inde ve Rahimiyetin de tanımak demektir.

Kulluğun ihlâli olan, Haramlarla Haddi aşmak ise,

Rabbini CELÂL’inde, yani; Kahrında, Azamet ve azabında tanımak demektir!..

Allah Celle Celâlûhu

“İnsana ancak çalıştığının karşılığı vardır.” (Necm, 53/39)

Hükmü ezelisi ile MAHŞER GÜNÜ;

“Haşr-i âzam, İsm-i Âzamın tecellisiyle olduğundan, Cenab-ı Hakkın İsm-i Âzamı’nın ve her ismin âzamî mertebesindeki tecellisiyle zahir olan ef’âl-i azîmeyi görmek ve göstermekle…..”(10.söz)

O gün Rabbimiz, CELÂL’iyle

İşte bu, mücrimlerin yalanladıkları Cehennem..”(Rahman 43)

Diyerek günahlarının karşılığını gösterir,

“O gün birtakım yüzler vardır ki pırıl pırıl parlarlar,

Gülerler, sevinirler.” (Abese,38)

“Rahim olan Rableri tarafından onlara SELÂM vardır!..” (Yasin,58)

Diyerek CEMÂL’iyle salih amellerin karşılığını verip,

İLAHİ ADALETİYLE KEMÂL’ini

“her ismin âzamî mertebesindeki tecellisiyle zahir

olan ef’âl-i azîmeyi görmek ve göstermekle…”

İsm-i Azam mertebesinde tecelli ettirir!..

Bab-ı Şefkat NUR

SORU; ”Rabbimiz bize neyi haram kılmışsa veya neyi yasaklıyorsa,

O’nu (ﷻ) tanımada bir engeli önümüzden kaldırmak için

yine bir imkân ve kolaylık olarak onu bize yasaklıyor…

”NASIL?…

Meselâ

zekât sadaka vermemek malı mülkü O’ndan bilmeyip nefsine mal ederek

MALÎK’ ve İHSAN sahibi KERİM olan HÂLÎK’ımızı tanımamak değil midir?..

Tasadduk etmemek ÎSAR ruhuna vasıl olamayıp,

mü’minlik makamlarından olan,

Muhsin ve Kerim sıfatlar’ına mazhariyetten mahrumiyet değil midir!..

Kizb, kudret-i İlâhiyeye bir iftiradır.” (İşârâtü’l-İcâz) derken;

Meselâ yalan,

Allah’ın yaratmadığı bir sözü veya işi, ‘yarattığı’nı

veya yarattığı birşeyi ‘yaratmadığı’nı iddia etmek anlamına gelir;

yani bu açıdan bakılırsa, yalancılık ‘Allah’ın Kudretine iftira’ olduğu gibi,

SADIK, EMİN, v.s bir çok isim ve sıfatına tanımaya veya mazhariyetine

engel değil midir?..

Yine yalancılık,

Allah’ın Semî, Basîr, Latîf, Habîr, Alîm ,Kadir gibi isimlerinden,

yalanı söyleyen kimsenin gaflette olduğu gerçeğini gösterir.!..

İbadetullah’ın içerdiği bu ‘marifetullah’ sırrı,

Düşünsek;

her bir ibadette ve her bir ilâhî

emir ve yasakta çıkar karşımıza.

En başta namaz, veya oruç,

kişinin varoluşu Allah’tan bilmenin,

kâinatı ve kendisinin O’nun mülkü ve memlûkü olarak tanımanın,

hayatın ve zamanın O’nun tasarrufunda olduğunu idrak etmenin

bir hücceti değil midir?..

Sünnet Alimlerinin ittifaki görüşüne göre

“Kul farzları eda eder, namaz, oruç,

KURBAN, vesaireye bağlı nafileleri yapmaya devam ederse,

bununla Allah’ın muhabbetine yakınlığına, yani kurbiyete ulaşır!..”

Bunları yapmazsa zaten,

dünyada KURBİYET makamlarına varamaz,

ahirette isimlerin asıllarında ki hakiki tanımaya da vasıl olamaz…

İşte bundandır ki;

mü’minlerde Kurban ibadeti yerine getirilirken

şu ayet-i kerime ile Efendimiz()’in yaptığı bu duayı okurlar;

Ey Rabbim bu senden ve yine sanadır.”

(Namazım, kulluğum, kurbanım, ölümüm ve dirimim

eşi benzeri olmayan

âlemlerin Rabbi Allah içindir.

Ben bununla emrolundum ve teslim olanlardanım!.) (En’âm,162,163)

Ebu’l-Kasım el-Kuşeyrî (r.a.) şöyle demiştir:

Allah’ın kuluna yakınlığı ahirette de, RIDVAN ile vukua gelir.

Bu ikisi arasında Allah’ın çeşitli nimetleri, ikramları ayrıca tecelli eder.”

Demek ki;

Her bir ilâhî emir ve yasak,

bir kulluk imtihanıdır velhasıl…

Kulları için ‘kolaylık dileyen, zorluk dilemeyen’ Allah,

Hikmetiyle Hükmeden Allah,

Hikmet ve rahimiyetle muamele ediyor bize.

“Ben gizli bir hazine idim. Bilinmek istedim, mahlukatı yarattım.”

(Keşfu’l-Hafa, Aclunî, 2:133) meşiet-i ilahi’si hükmünce;

Neyi emrediyorsa, O’nu tanımak için bir kolaylık ve imkân olarak emrediyor.

Neyi bize yasaklıyorsa,

O’nu tanımada bir ENGELİ veya bir MANİYİ önümüzden kaldırmak için

yine bir imkân ve kolaylık olarak onu bize yasaklıyor,

veya haram diyerek SINIR, HÂDD koyuyor!..

Bu yüzden büyüklerimiz ne olursan ol, HAD’DİNİ BİL demişler.

Haddini bilmek, Allah’ın koyduğu kanuna inkıyat etmek,

hükmü aşmamak demektir!..

Zira Rabbimiz şöyle buyurmuştur;

“Ben cinleri ve insanları, başka değil, sırf bana kulluk etsinler diye yarattım.” (zâriyât,56)

Zira Haddi bilmek, Rabbini CEMÂL ‘inde ve Rahimiyetin de tanımak demektir.

Kulluğun ihlâli olan, Haramlarla Haddi aşmak ise,

Rabbini CELÂL’inde, yani; Kahrında, Azamet ve azabında tanımak demektir!..

Allah Celle Celâlûhu

“İnsana ancak çalıştığının karşılığı vardır.” (Necm, 53/39)

Hükmü ezelisi ile MAHŞER GÜNÜ;

“Haşr-i âzam, İsm-i Âzamın tecellisiyle olduğundan, Cenab-ı Hakkın İsm-i Âzamı’nın ve her ismin âzamî mertebesindeki tecellisiyle zahir olan ef’âl-i azîmeyi görmek ve göstermekle…..”(10.söz)

O gün Rabbimiz, CELÂL’iyle

İşte bu, mücrimlerin yalanladıkları Cehennem..”(Rahman 43)

Diyerek günahlarının karşılığını gösterir,

“O gün birtakım yüzler vardır ki pırıl pırıl parlarlar,

Gülerler, sevinirler.” (Abese,38)

“Rahim olan Rableri tarafından onlara SELÂM vardır!..” (Yasin,58)

Diyerek CEMÂL’iyle salih amellerin karşılığını verip,

İLAHİ ADALETİYLE KEMÂL’ini

“her ismin âzamî mertebesindeki tecellisiyle zahir

olan ef’âl-i azîmeyi görmek ve göstermekle…”

İsm-i Azam mertebesinde tecelli ettirir!..

Bab-ı Şefkat NUR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir