“İnsanın kıymetini tayin eden, mahiyetidir. 

Mahiyetin değeri ise, himmeti nisbetindedir. 

Himmeti ise, hedef ittihaz ettiği maksadın derece-i ehemmiyetine bakar.”

(İşârâtü’l-İcâz- bakara-7)

Her ne kadar İnsanın kıymet ve mahiyeti, himmeti ve gayreti nisbetinde ise de;

Yinede, Halık’ın nezdinde himmet ve gayretin derece ve kıymeti ise,

meşgul olduğu şey ile ölçülür.

O yüzden insan iradesi, kulluk vazifesi gereği ibadet olanı seçmek zorundadır…

Değilmi ki, ayeti kerimede;

(Ben) cinleri ve insanları, ancak bana ibâdet etsinler diye yarattım!,,(Zariyat,56) hükmü caridir…

Madem,

Kulluk üzere yaratılan insan aynı zamanda uğraştığı ve yöneldiği bir şeyde fena olur….

Bundan sebep, adi bir iş ya da meşguliyet halife sıfatına haiz olan insana yakışmaz…

Zira, Alemlerin Rabbi’nin üç vecihle sıfatlarına ayna,

ebede namzet, ebedi aleme yolcu,

Kelâm-ı İlahiye’ye muhatap,

mahlukata mümessil ve muktedir bir insan için,

gayret ve himmeti adi, basit ve hakir şeylere harcanıp kıymeti ve istikbalı harcanmaz…

Ve lakin bu Alemlerin Rabbi için bu durum söz konusu değildir..

Cemâl, Kemâl ve Celâl sıfatlara sahip HÂLIK- ZÜL’CELÂL için böyle bir hususiyet

Rahmetinin ve muktediriyetinin zaafı demek olduğundan;

İşârâtü’l-İcâz’da denildiği gibi;

‘bâtıl bir vehm-i mahz, bir hatâ ve huduttan tecavüzdür…

Yani; yanlış bir zan ve kuruntu olup, itikatta ifrat ve tefrit denilen,

hak ve hakikate haddi aşmaktır…

Meselâ;

Tabiatçılar Allah’ın yaratma, kudret ve müessir gibi bazı sıfatlarını

husule gelen sebeplere bağlamakla,

Mecusiler, Allah’ın mizanında

şerri yaratmanın şer olmadığını, şerri işlemenin şer olduğunu

göz ardı ederek, sadece hayrı Allah’a bağlamanın,

şerri ise Allah’a isnat etmenin yakışık almadığına,

bu sebepten şerre farklı Hâlık addetmekten,

Mutezile ise; ‘kul kendi fiilinin yaratıcısıdır.” (haşa,,,) diyerek insana,

yani her üçü de

Sebeplerin yaratma kudreti olduğuna inanarak,

İman esasatların da, yanlış bir zan ve kuruntu ile, itikatta ifrat ve tefrit denilen,

hak ve hakikate haddi aşmışlardır…

İşte Alemlerin Halık’ına, Uluhiyet ve Rububiyet Sahibi, gücü her şeye yeten,

Rahmeti her şeyi kuşatan, Kudretinde ve idaresinde,

bir zerre ile Güneşi müsavi olan,

Her şeyin rızkı ve hayatiyeti elinde olan, öldüren ve dirilten,

Her bir kuluna,

kulundan daha yakın olan, gizli ve aşikar her istek, dua ve niyeti bilen,

Hepsine anında hikmetle cevap veren,

Kullarına merhametlilerin edenlerin en merhametlisi olan,

ikram edenlerin en keremlisi olan

Hâlık’ımıza, Razık’ımıza, Mâlik’imiz ve Râbbi’mize karşı

büyük bir safsata ve batıl olan bu çürük su-i zan’lara

sadece EFENDİMİZ()’in şu güzel duasıyle cevap veririz;

“Allah’ım!

Azabından affına, Gazabından rızana sığınırım…

Senden yine Sana sığınırım…

Sana gereği gibi hamd etmekten azicim…

Sen kendini nasıl senâ ediyorsan, öylesin!..”

(er-tergib ve et- terhib)  -Âmennâ ve Saddaknâ!..

Bab-ı Şefkat NUR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir