Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin şimdiye kadar anlatılmamış, yada hatırlarda geçmeyen yönlerini bir dönem Zübeyir Gündüzalp Ağabey’in yanında kalan Ahmet Emin Dernekli, Zübeyir Ağabey’in ağzından bizzat naklediyor.
Bu hatıralarda Bediüzzaman Hazretleri’nin latif ve şefkatli yönü insanlara ders olacak niteliktedir.
Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin muamelatına dair Zübeyr Gündüzalp Ağabeyden bazı hatıraları aynen yazıyorum. Şöyle ki:
“Üstadımız hizmetine kabul ettiği ilk acemilik dönemimde bir gün kısa kollu atletle üstadın odasına girmiştim hava sıcaktı. Üstadım bana gayet yumuşak tatlı bir dille; “Kardeşim! Üşüyeceksin dikkat et.” dedi. Ben odadan çıktıktan sonra hava sıcak nasıl üşürüm diye düşünürken, Üstadımın yanına bu tarzda girmenin adaba muhalif olduğunu anladım.
Yine ilk dönemlerimde bir gün pencerenin dışına serinlemek için koymuş olduğumuz yemeği içeriye alırken pencereye uzandım. Yemeği alıyordum, Üstadımız “Kardeşim dikkat et düşeceksin.” dedi. Halbuki düşecek bir durum yoktu. Sonra odadan çıkınca anladım ki, sırtımı Resullullah’ın (a.s.m) bu asırda vekil-i umumisi olan bir şahsiyete dönmüşüm. Bilmeden olan bu durumda Üstadımız kırmadan nezih bir şekilde beni ikaz etmişti.. düşeceksin diye.
Bu gibi hallerde Üstadımız böyle latif bir şekilde bizi uyarırdı.
Üstadımız namazı vaktinde kılardı. Hele bir gün kış günü ikindi ezanı okunduğunda arabayı durdurdu. Seccadesini karlar üzerine serdi. Dershaneye az bir mesafe kalmıştı. Biz Üstada bir şey söyleyemezdik. Ona biz yol gösteremezdik, şöyle yapalım veya böyle yapalım diye bir şey diyemezdik. Haddimize mi düşmüş. Ancak Ceylan Abi 13 yaşından beri Üstadın yanında kaldığından “Ceylan sen söyle” dedik. Ceylan da parmağıyla işaret ederek “Üstadım dershane orada” ancak bu kadar diyebildi. Üstad da duymamazlıktan geldi ve namaza durdu.
Bir gün arabayla giderken Üstadımız bir hanenin önünde durdu. “İkindi namazını kılmak için şu haneye müracaat et” dedi. Ben de gittim. Kapıyı çaldım. Evin efendisi çıktı. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri sizin evinizde ikindi namazını kılmak istiyor, müsait misiniz? dedim. O da kemal-i memnuniyetle buyur etti.
Namazdan sonra Üstadla yan yana otururken evin efendisi mutfakta ikram için bir şeyler hazırlıyordu. Üstadımızın usulü de tabakları külle yıkamaktı. Ben de mutfağa gidip tabakları külle yıkamak için hareket ederken Üstad elimden tutu ve oturttu. İkram geldi. Üstadımız teberrüken bir lokma aldı. Bakiyesini bana verdi. Ben de kemal-i afiyetle yedim. “
Zübeyr Ağabeyimiz sık sık derdi ki “Kardeşim ikramını kabul etmeyecekseniz, o kişinin ne evine ne dükkanına gitmezsiniz. Çünkü bizim malımıza haram mı karışmış diye üzülürler.” Yukarıdaki hatırada görüldüğü gibi Üstad teberrüken bir lokma alıyor, talebesinin yemesine izin veriyor.
Yine bir gün trende gidiyorduk. Kompartımanda karşımızda oturan kişi sigara içiyordu. Üstad cam kenarında o kişinin karşısındaydı. Ben de Üstadımızın yanındaydım. Üstadımızın yaşlı ve hasta olduğunu ifade ederek o kişinin sigarasını söndürmesi için müdahale edecekken; Üstad elimden tuttu. Bir şey deme manasında beni önledi.“
Üstadımızın ruhundaki letafetten ve davranışlarının latifliğinden ne kadar örnek alır ve uygularsak bizim için o kadar büyük bir bahtiyarlık olacaktır.
Kaynak : Risale Ajans