Bugün “Ruhaniyet” ana başlığı altında Bediüzzaman’ın Ruh, Melek, Cin hakkında ki görüşlerini sizlere aktarmaya çalışacağız inşaallah.
“Ruh, Melek, Cin” gibi kavramlar, psikoloji, sosyoloji ve metafizik gibi birçok dalın konusunu teşkil etmiş aynı zamanda bir çok felsefecinin de; uğraş alanı olmuştur. Tabi ki her felsefeci, bu kavramlara kendi inançları doğrultusundan anlam yakıştırmışlardır.
Bediüzzaman da; yazdığı 130 parça Risalelerin birçok yerinde; bu konulara değinmiştir.
Aşağıya alacağım başlıklar halinde Ruh, Melek, Cin kavramlarını Bediüzzaman’ın görüşleri doğrultusunda açıklamaya çalışacağım.
“RUH”:
Bediüzzaman Ruh’u şu şekilde tarif ediyor.
“Ruh” zihayat, zişuur, nurani vücudu harici giydirilmiş cami, hakikatler, külliyet kesbetmeye müsaid bir kanuni emridir.(Sözler-488)
Bediüzzamana göre “Ruh” nurani bir kanun ve vücudu harici giydirilmiş bir memurdur. (Lemaat-7,8) Bu doğrultuda Bediüzzaman: Ruhun kesinlikle baki olduğunu, hem insan hem de hayvanların, hatta bitkilerin dahi (hafızalarda bıraktığı şekilleriyle) ruhların baki olduğunu uzun uzadıya açıklamaya çalışmıştır. (Mektubat-7; Sözler-484) Ruh ölümle yok olmaz; tam aksine cesetle alakasının kesilmesidir.(Şualar-220)
Bediüzzaman’ın değindiği diğer bir husus “Ruh ve kanun” münasebetidir. Ona göre yeryüzündeki türlerde hâkim olan kanunlar, kaynak itibariyle Ruh gibi alem-i emirden ve iradeden geldiklerinden bu noktada birleştiklerini söyler. (Sözler-285) Bir diğer hususta şudur. Bediüzzaman’a göre ruh zamanla mukayyet olmayıp, bir an olur ki insanın hisleri ruh derecesine geçmiş ve gelecek olan vakitler ona göre hazır hükmüne geçmektedir. (Mektubat-47) Son olarak ruhun bedene değil, bedenin ruh’a hakim olduğudur. Bu bağlamda ceset ruhun elbisesi değildir; aksine ruhun yuvasıdır.
“MELEK”:
Bediüzzaman’a göre Meleklerin varlığı insan ve hayvanların varlığı kadar kesin olup ayet ve hadisle aynı zamanda icma ile sabittir. Bediüzzaman kainatta her şeyin hayretle mana kazandığını, bundan ötürü mevcudatın hayat sahibi birer meleği olduğunu söyler (Şualar-223; Asayı Musa-71) Buna delil şudur; Cenab-ı Allah kendini tanıttırmak ve sevdirmek için bir yaprağı bile canlılara mesken yaparsa, semavatı, yıldızları ruhsuz, meleksiz bırakması aklın haricinde olduğudur. (Şualar-33)
Bütün filozoflar hatta maddeciler dahi meleklerin varlığını kabul etmişler; fakat tabirlerini farklı şekilde diIe getirmişler. Doğrudan melek olduklarını söylemeseler de onların varlığını fıtratın namuslarına nüfus eden kuve-i seniye ile tabir etmişler.
Ayrıca Bediüzzaman meleklerin makamlarının sabit olduğunu fakat ibadetlerinin derecesine göre kendilerine mahsus zevklerinin olduğunu söyler. (Sözler-327) Meleklerin bir kısmı abiddirler. Bir kısmı (dünya) melekleri insan nev’i gibi olduğunu söyleyen Bediüzzaman: tabiri caiz ise, bir nevi çobanlık ederler. Bir de Bediüzzaman meleklerin bir vazifesinide şu şekilde dile getirir. İnsanların haksız bir şekilde şekvalarına perde olduklarıdır.
“CİN”:
Bediüzzaman cinleri ele alırken Cinlerin en şerlileri olan “ifritlerin” insandan sonra yeryüzünün en mühim konuklarından olduğunu belirtmektedir. Onlara temas edebileceğini, onlardan faydalanabileceğini de söyler. ( Lemaalar-71)
Ayrıca Bediüzzaman “Hatif” denilen, şahsı görünmeyen fakat sesi işitilen Cinnilerin olduğunu; bunların, Hz. Peygamberin geleceğini haber verdiklerini belirtmektedir. (Mektubat-159) Risale-i Nur’da Üstad Bediüzzaman Cinler hakkında fazla malumat vermemektedir. Sebebini de zamanın şartlarından kaynaklandığını küfür, delaletle mücadelenin ön planda olması hesabıyla böyle teferruatlı konulara, sıranın gelmeyeceğini söyler.
Yukarıda görüldüğü gibi Bediüzzaman bu kavramları açıklarken herhangi bir âlimin görüşüne başvurmamış Kur’an’dan aldığı sünuhatla açıklamalarda bulunmuştur.
DAVA