“Gafil nefis, âhireti dünyanın bitişiğinde ve dünya ile bağlı bir menzil zannediyor.

Bu itibarla nefsin elinde iki silâh vardır.

Dünyanın zeval ve fenasının eleminden kurtulmak için âhireti düşünmekle ümitvar olur.

Âhiret için lâzım olan a’mâl külfetine gelince, gaflet veya tegafül ile ondan da kendisini kurtarır.

Ölmüş olanların hayatta olmadıklarını düşünmüyor.

Ancak, sefere gidenler gibi, görünmüyorlarsa da hayattadırlar, diye zanneder.

Ve ölüme o kadar ehemmiyet vermiyor.

Bazı dünyevî işlerini ebedîleştirmek için şöyle bir desisesi de vardır ki,

Matluplarımın dünyada semereleri olmasa da esasları âhiretle muttasıl ve âhirette faideleri vardır”

diye mütesellî oluyor.

Meselâ, ilim gibi,

“Dünyada menfaati olmasa bile âhirette faidesi vardır”

diye iyi ciheti göstermekle, kötü ciheti altında yutturur.

Hülâsa: Nefis, devekuşu gibidir. Şeytan Sofestâî, hevâ da Bektâşîdir!..” (mesnevi-i Nuriye, zerre)

Deniliyor: Devekuşuna demişler,

“Kanatların var, uç.” O da kanatlarını kısıp “Ben deveyim” demiş, uçmamış…

Fakat avcının tuzağına düşmüş. Avcı beni görmesin diye başını kuma sokmuş.

Halbuki koca gövdesini dışarıda bırakmış, avcıya hedef etmiş. Sonra ona demişler,

“Madem deveyim diyorsun, yük götür.”

O zaman kanatlarını açıvermiş, “Ben kuşum” demiş, yükün zahmetinden kurtulmuş.

Fakat hâmisiz ve yemsiz olarak avcıların hücumuna hedef olmuş!..

Aynen onun gibi, kâfir,

Kur’ân’ın semâvî ilânâtına karşı küfr-ü mutlakı bırakıp meşkûk bir küfre inmiş.

Ona denilse:

“Madem mevt ve zevâli bir idam-ı ebedî biliyorsun.

Kendini asacak olan darağacı göz önünde. Ona her vakit bakan nasıl yaşar, nasıl lezzet alır?”

O adam, Kur’ân’ın umumî vech-i rahmet ve şümullü nurundan aldığı bir hisse ile der:

“Mevt idam değil; ihtimal-i beka var.”

Ve yahut,

devekuşu gibi başını gaflet kumuna sokar-tâ ki ecel onu görmesin

ve kabir ona bakmasın ve zevâl-i eşya ona ok atmasın!..”

(13. Lem’a)

Sofestailer; mevcudatı ve kendilerini inkar etmek ile meşhur olmuş felsefi bir akımdır.

Şeytan da ilk iş olarak; kendini inkar ettirmek için çabalar.

Yani kişiye vehim ve kuruntuların şeytandan değil de kalpten çıktığını yutturmak için,

önce kendini inkar ettirmek için uğraşır ve vesvese atar.

Şayet kişi şeytanın mevcudiyetini inkar eder ise,

vehim ve kuruntuları da kendi üstüne alır ve evham karanlığında boğulur gider…

Heva ise; hep kendi işine gelen kısmını görmek ister ve onun peşinde koşar.

Bektaşiye sormuşlar neden namaz kılmıyorsun,

“Allah ayette namaza yaklaşmayın, buyuruyor.” demiş,

ama ayetin devamında sarhoşken namaza yaklaşmayın diyor,

devamını oku denilince;

Bektaşi “o kadarına hafız değilim” demiş.

Yani heva ve hevesine göre ayeti konuşturuyor…

Zaten heva ve heves, ibadete yanaşmayan zararlı bir hissiyattır…

Bab-ı Şefkat NUR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir