Bu ayette; “Nûr üstüne nûr.”tabiri neyi işaret etmektedir?..

Şu hakikat iyi bilinmelidir ki;

Nurlar’da geçen hiçbir cümle yoktur ki, hadis bi’l-mana veya ayet bi’l-mana olmasın!..

Evvelâ ayetin tamımına bir bakalım…

“Allah, göklerin ve yerin nurudur.

Onun nurunun misali, tıpkı içinde lamba bulunan bir kandile benzer.

O lamba bir cam fanus/cam sırça içindedir.

Cam fanus ise, sanki inci gibi parlayan bir yıldızdır.

Bu lamba ne doğuya ne de batıya mensup olmayan mübarek bir zeytin ağacından tutuşturulur.

Bu öyle bir ağaç ki, neredeyse ateş değmeden de yağ ışık verir.

Nur üstüne nurdur/pırıl pırıldır.

Allah, dilediği kimseyi nuruna iletir.

Allah -gerçeği anlamaları için- insanlara misâller verir. Allah her şeyi bilir.” (Nur, 24/35)

“HADİS, MADEN-İ HAYAT, MÜLHİM-İ HAKİKATTİR

(Hakikat çekirdekleri)

vecizesi, bu ayette;

“Nûr üstüne nûr.”tabirine işaret etmektedir.

Bunu daha iyi kavramak için ayetin önceki cümlelerine bakmak gerekir!..

Evvelâ; “Allah göklerin ve yerin nurudur (Nur,35)

demekle yerleri ve gökleri kuşatan,

Allah’ın() İnayet-i İlahiye ve Rahmet-i Hidayetinin Nuru’dur!..

“O, sizi karanlıklardan nûra çıkarmak için üzerinize rahmet edendir.” (Âhzab,43)

Diğer cümle de;

“Onun nurunun misali, tıpkı içinde lamba bulunan bir kandile benzer.

O lamba bir cam fanus/cam sırça içindedir.” (Nur,35)

İmam Gazali ve Fahrettini Razi’ye göre bu, cehalet zulmetinden,

Vahyin İlahi hidayetiyle” nurlanmış,

beş zahiri( göz ,kulak, dil, burun ve dokunma)

ve beş batini (Akıl, kalp, ruh, vicdan, latife) denilen duyuların kandil misali,

görmek, duymak bilmek idrak ve hissetmek gibi…

muhafaza ve şeffafiyeti ile, lamba gibi aydınlanmış, AKILdır…

“Kandil bir cam içindedir, cam inciyi andıran bir yıldızdır; “(Nur,35)

İmanın nuru Kur’anın ilmiyle, islâm’la –şeriatla, ibadetle- terbiye

ve tekamül eden bu zahiri ve batını his ve duyular, idrak fikirler…

Cenab-ı Hakkın

emirlerine ve nehiylerine itaat ve inkıyadı tesis ve temin etmek için,

Sâniin azametini zihinlerde tesbit etmeye ihtiyaç vardır.

Bu tesbit de, ancak akaid ile, yani ahkâm-ı imaniyenin tecellîsiyle olur.

İmanî hükümlerin takviye ve inkişaf ettirilmesi, ancak tekrarla teceddüd eden ibadetle olur!..

Fikirlerini tevsi’ ve intizam altına alan, ibadettir!..”(İşaratü’l-İ’caz)

Demek ki; ibadetle,

Fikirleri geliştirip, bir tefekkür değerine ulaştıran..

cam inciyi andıran bir yıldız”,

insanın hayatına yön veren, hak yolda sırat-ı müstakim’ de- yol gösteren

ışığını Nübüvvet güneşinden alan

nurlu,

istikamet ve hikmetli tefekkürane FİKİRLERDİR!…

“fikret-i beyzâda süveydâ-i kalb bulunmazsa, basiretsizdir.” (Hakikat Çekirdekleri)

Yani;

fikret-i beyzâ denilen parlak fikirler üzerinde ışığını imandan alan

kalp gözü denilen ‘basiret’ olmazsa,

fikirler tefekkür makamına çıkamadığından,

aklın ‘feraseti’,

sözün hikmetli belağatı da mümkün olmaz!..

“bu kandil) doğuya da batıya da ait olmayan,

yağı neredeyse ateş dokunmasa bile ışık veren mübarek bir zeytin ağacından yakılır.” (Nur,35)

Lamba camı da cisimdir,

fakat şeffaf olduğu için ışığı engellemez, rüzgâra karşı da korur. Zulmeti deler!..

Fikir gücü, akla sunulan sonuçlar çıkarır,

bilgi karar ve hüküm üretir;

bu özelliği ile fikir gücü meyve ağacına benzer.

Fikir gücünün meyvesi bilgidir, aydınlıktır,

zeytin ağacının meyvesinin özü de aydınlatmada kullanılan zeytin yağıdır!..

(وَلِلّهِ الْمَثَلُ الأَعْلَىَ)

“En güzel misaller Allah’ındır.” (Nahl,60)

Ayette verilen misaller bu cümleleri aklı, fikri, duyguları ve hisleri mazhar olduğu nurun,

ne doğunun ne de batının kültürünün zerre miskal karışmadığı,

ışığını doğrudan,

vahiy-nübüvvet nuruyle beslenen Kalbin,

hidayet tecellilerine,

menba ve mazhar olduğunu

ve aksine doğunun da batının da nurunu vahiy den,

yani Nübüvvet’ten aldığını belirtmektedir!..

Nûr üstüne nûr. Allah nûruna dilediğini kavuşturur.” -(Nur,35)

Derken;

HADİS’in vahyi hakikati,

Hiç bir şüpheye yer vermeksizin şu ayetlerle kesinlik kazanmıştır;

“O, (ﷺ) hevâdan (arzularına göre) konuşmaz.

O(ﷺ) (nun konuşması kendisine ) vahyedilenden başkası değildir!..”(Necm-3,4)

İşte tam da bu nokta da; “NUR ÜSTÜNE NUR, “

Yani vahy güneşi ile,

MADEN-İ HAYAT’ tabiri kalp’teki iman ve basireti,

ve vahyin nurun da nurlanan Aklın,

(hakikatlerin ilham edildiği) ‘

MÜLHİM-İ HAKİKAT’ denilen hikmet ve ferasetini haber veriyor!..

Ve

Akıl ile Naklin (yani Kitap ve Nebi ile gelen, imanın) birleşmesi,

İşte bu da NÛR üstüne NÛR’dur!..

Ayete göre örneklemek gerekirse;

Gözün görmek için IŞIĞA,

nesneyi bilmek için de nasıl BİLGİye lüzum varsa,

Lambaya teşbih edilen ‘ZEKÂ ve AKIL’ın ise,

ışık için ‘İMAN’ nuruna,

HALÎK’ını, kendini ve varlığı tanımak için de,

Mürşid olarak KUR’AN’a ve Muallim olarak NEBÎ’ye ihtiyacı vardır!..

Hem lambaya hem de ışığına sahip olmak;

NÛR ÜSTÜNE NÛR.

ALLAH NÛRUNA DİLEDİĞİNİ KAVUŞTURUR!..” -(Nur,35)

Bab-ı Şefkat NUR

Bu ayette; “Nûr üstüne nûr.”tabiri neyi işaret etmektedir?..

Şu hakikat iyi bilinmelidir ki;

Nurlar’da geçen hiçbir cümle yoktur ki, hadis bi’l-mana veya ayet bi’l-mana olmasın!..

Evvelâ ayetin tamımına bir bakalım…

“Allah, göklerin ve yerin nurudur.

Onun nurunun misali, tıpkı içinde lamba bulunan bir kandile benzer.

O lamba bir cam fanus/cam sırça içindedir.

Cam fanus ise, sanki inci gibi parlayan bir yıldızdır.

Bu lamba ne doğuya ne de batıya mensup olmayan mübarek bir zeytin ağacından tutuşturulur.

Bu öyle bir ağaç ki, neredeyse ateş değmeden de yağ ışık verir.

Nur üstüne nurdur/pırıl pırıldır.

Allah, dilediği kimseyi nuruna iletir.

Allah -gerçeği anlamaları için- insanlara misâller verir. Allah her şeyi bilir.” (Nur, 24/35)

“HADİS, MADEN-İ HAYAT, MÜLHİM-İ HAKİKATTİR

(Hakikat çekirdekleri)

vecizesi, bu ayette;

“Nûr üstüne nûr.”tabirine işaret etmektedir.

Bunu daha iyi kavramak için ayetin önceki cümlelerine bakmak gerekir!..

Evvelâ; “Allah göklerin ve yerin nurudur (Nur,35)

demekle yerleri ve gökleri kuşatan,

Allah’ın() İnayet-i İlahiye ve Rahmet-i Hidayetinin Nuru’dur!..

“O, sizi karanlıklardan nûra çıkarmak için üzerinize rahmet edendir.” (Âhzab,43)

Diğer cümle de;

“Onun nurunun misali, tıpkı içinde lamba bulunan bir kandile benzer.

O lamba bir cam fanus/cam sırça içindedir.” (Nur,35)

İmam Gazali ve Fahrettini Razi’ye göre bu, cehalet zulmetinden,

Vahyin İlahi hidayetiyle” nurlanmış,

beş zahiri( göz ,kulak, dil, burun ve dokunma)

ve beş batini (Akıl, kalp, ruh, vicdan, latife) denilen duyuların kandil misali,

görmek, duymak bilmek idrak ve hissetmek gibi…

muhafaza ve şeffafiyeti ile, lamba gibi aydınlanmış, AKILdır…

“Kandil bir cam içindedir, cam inciyi andıran bir yıldızdır; “(Nur,35)

İmanın nuru Kur’anın ilmiyle, islâm’la –şeriatla, ibadetle- terbiye

ve tekamül eden bu zahiri ve batını his ve duyular, idrak fikirler…

Cenab-ı Hakkın

emirlerine ve nehiylerine itaat ve inkıyadı tesis ve temin etmek için,

Sâniin azametini zihinlerde tesbit etmeye ihtiyaç vardır.

Bu tesbit de, ancak akaid ile, yani ahkâm-ı imaniyenin tecellîsiyle olur.

İmanî hükümlerin takviye ve inkişaf ettirilmesi, ancak tekrarla teceddüd eden ibadetle olur!..

Fikirlerini tevsi’ ve intizam altına alan, ibadettir!..”(İşaratü’l-İ’caz)

Demek ki; ibadetle,

Fikirleri geliştirip, bir tefekkür değerine ulaştıran..

cam inciyi andıran bir yıldız”,

insanın hayatına yön veren, hak yolda sırat-ı müstakim’ de- yol gösteren

ışığını Nübüvvet güneşinden alan

nurlu,

istikamet ve hikmetli tefekkürane FİKİRLERDİR!…

“fikret-i beyzâda süveydâ-i kalb bulunmazsa, basiretsizdir.” (Hakikat Çekirdekleri)

Yani;

fikret-i beyzâ denilen parlak fikirler üzerinde ışığını imandan alan

kalp gözü denilen ‘basiret’ olmazsa,

fikirler tefekkür makamına çıkamadığından,

aklın ‘feraseti’,

sözün hikmetli belağatı da mümkün olmaz!..

“bu kandil) doğuya da batıya da ait olmayan,

yağı neredeyse ateş dokunmasa bile ışık veren mübarek bir zeytin ağacından yakılır.” (Nur,35)

Lamba camı da cisimdir,

fakat şeffaf olduğu için ışığı engellemez, rüzgâra karşı da korur. Zulmeti deler!..

Fikir gücü, akla sunulan sonuçlar çıkarır,

bilgi karar ve hüküm üretir;

bu özelliği ile fikir gücü meyve ağacına benzer.

Fikir gücünün meyvesi bilgidir, aydınlıktır,

zeytin ağacının meyvesinin özü de aydınlatmada kullanılan zeytin yağıdır!..

(وَلِلّهِ الْمَثَلُ الأَعْلَىَ)

“En güzel misaller Allah’ındır.” (Nahl,60)

Ayette verilen misaller bu cümleleri aklı, fikri, duyguları ve hisleri mazhar olduğu nurun,

ne doğunun ne de batının kültürünün zerre miskal karışmadığı,

ışığını doğrudan,

vahiy-nübüvvet nuruyle beslenen Kalbin,

hidayet tecellilerine,

menba ve mazhar olduğunu

ve aksine doğunun da batının da nurunu vahiy den,

yani Nübüvvet’ten aldığını belirtmektedir!..

Nûr üstüne nûr. Allah nûruna dilediğini kavuşturur.” -(Nur,35)

Derken;

HADİS’in vahyi hakikati,

Hiç bir şüpheye yer vermeksizin şu ayetlerle kesinlik kazanmıştır;

“O, (ﷺ) hevâdan (arzularına göre) konuşmaz.

O(ﷺ) (nun konuşması kendisine ) vahyedilenden başkası değildir!..”(Necm-3,4)

İşte tam da bu nokta da; “NUR ÜSTÜNE NUR, “

Yani vahy güneşi ile,

MADEN-İ HAYAT’ tabiri kalp’teki iman ve basireti,

ve vahyin nurun da nurlanan Aklın,

(hakikatlerin ilham edildiği) ‘

MÜLHİM-İ HAKİKAT’ denilen hikmet ve ferasetini haber veriyor!..

Ve

Akıl ile Naklin (yani Kitap ve Nebi ile gelen, imanın) birleşmesi,

İşte bu da NÛR üstüne NÛR’dur!..

Ayete göre örneklemek gerekirse;

Gözün görmek için IŞIĞA,

nesneyi bilmek için de nasıl BİLGİye lüzum varsa,

Lambaya teşbih edilen ‘ZEKÂ ve AKIL’ın ise,

ışık için ‘İMAN’ nuruna,

HALÎK’ını, kendini ve varlığı tanımak için de,

Mürşid olarak KUR’AN’a ve Muallim olarak NEBÎ’ye ihtiyacı vardır!..

Hem lambaya hem de ışığına sahip olmak;

NÛR ÜSTÜNE NÛR.

ALLAH NÛRUNA DİLEDİĞİNİ KAVUŞTURUR!..” -(Nur,35)

Bab-ı Şefkat NUR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir