Yani, “Madem ki hak üstündür, ona üstün gelinmez. Kâfirlerin Müslümanlara, kuvvetlinin haklıya galip gelmesine ne dersiniz?”
“Dedim: Dört noktaya bak; bu müşkül de hallolur.
Birinci nokta şudur: Her hakkın her vesilesi hak olması lâzım değildir. Öyle de, her bâtılın her vesilesi bâtıl olması yine lâzım değildir.”-Lemeât
Rabbimiz en büyük Mürşid-i Kamil olan Kur’an-ı Azimüşşan’da şöyle buyurmuştur;
“İnsana ancak çalıştığının karşılığı vardır.”(Necm, 53/39)
İşte bu Ayet-i Celile’ de de açıkça beyan edildiği gibi, Üstadımız, Cenab-ı Hakk’ın, varlık üzerinde takdir ettiği önemli bir kanuna dikkat çekmektedir!..
Bu gerçeği bir misalle belki daha iyi özetleyebiliriz;
hani çok bilinen tavşanla kablumbağanın yarış hikayesi vardır.
Tavşan yarışı kazanacağından emin olduğundan, işine gerekli önemi vermez, menzile varmadan uyur kalır,
Kablumbağa ise kaybetme korkusuyle daha fazla gayret gösterip, dinlenmeden çalışır ve kazanır!..
Bir başka açıdan söylemek gerekirse; Mesela, ilim, teknik ve marifet daima zaferin şartıdır!.. Bu üstünlük kimin elinde ise gayri ihtiyari muzaffer olan da o olacaktır!..
“Cenab-ı Hak, neticeleri sebeblere bağlamakla, intizamı temin eden bir düzeni kâinatta hakim kılmış. Ve herşeyi, o nizama uymaya ve o nizamla yaşamaya, varlığını devam ettirmeye sevk etmiştir. Ve bilhassa insanı da, o sebebler dairesini gözetmeye ve o düzene bağlı olmaya mükellef kılmıştır.” -İşaratü’l-İ’caz
Ve nitekim Efendimiz ﷺ; “Amel ediniz!.. Herkese ezelde takdir edilmiş olan şeyi yapmak kolay olur!..” buyurmuştur!..
NEDEN KÂFİR MÜSLİME, KUVVET HAKKA GALİPTİR?”-2
İkinci ve üçüncü nokta şudur: “Her Müslimin her vasfı Müslim olmak vâcip iken, haricen her dem vaki, sabit değildir. Öyle de, her kâfirin her vasfı kâfir olmak, küfründen neş’et etmek yine lâzım değildir. Her fâsıkın her vasfı fâsık olmak, fıskından neş’et etmek, öyle de, her dem sabit değildir.”-lemeât
Yine Kur’an-ı Kerim de Yüce Rabbimiz, Varlığı, bilhassa insanı yaratmaktaki maksad ve matlubun RAHMAN olmasından husule geldiğini beyan etmektedir!..
Yine Risale-i Nurlar’da Üstadımız, kainat üzerinde dört büyük kuvvetin, bütün isim ve sıfatların üzerin tam bir muktediriyetle okunduğunu ifade eder; ADALET, KUDRET, HİKMET ve RAHMET!..
Bir iş görüleceği zaman, kalplerdeki inançlar değil, bu sıfatlar çarpışırlar.
Burada mesele insandaki sıfatlar alemi yönünden ele alınır.
Bütün güzel sıfatlar Allah Kelâm’ında zikredilmiş ve Resulullah (a.s.m.) tarafından da en güzel şekilde sergilenmiştir.
Şu var ki amelde nefsin, şeytanın, günahların ve imtihan şartlarının etkisiyle, bir Müslüman bu güzel sıfatların tümünü hayatında sergilemeyi başaramayabilir.
Bir gayri müslim bu sıfatlara sahipse ve yine bir Müslüman bu sıfatlardan mahrumsa, o gayri müslimin Müslümandan daha zengin olması beklenen bir sonuçtur.
Burada kâfir Müslümana değil, MÜSLİM SIFATLAR GAYRİ MÜSLİM SIFATLARA GALİP GELMİŞLERDİR.
Ve sonuç, sıfatlar aleminde, yine hakkın olmuştur.
Netice itibariyle, Şeriat kanunlarına hakkıyla riayet eden, Ahiret hayatının saadetini, Kevn-i kanuna-tabiat- riayet eden dünya hayatının saadetini kazanır. Her ikisine riayet eden ikisinde de aziz olur!..
NEDEN KÂFİR MÜSLİME, KUVVET HAKKA GALİPTİR?”-3
Dördüncü nokta şudur: “Bir hak bilkuvve kalmış. Yahut kuvvetsiz kalmış. Ya mahlûttur, hem mahşuş. Ona da bir inkişaf, ya bir taze kuvvet vermek lâzım gelmiştir.”-Lemeât
Dördüncü nokta tamamen Hikmete bakar, Zira zaman ve neticeler itibariyle güzelliği ve ihtişamı bilinir.
Kapkaranlık bir gecenin, güneşin nurlu yüzüne hamile olduğu gibi!..
kupkuru bir tohumun yaş ağacı, yaş ağacın tatlı meyveyi sunduğu gibi!..
Nice musibetler büyük hayırları, büyük hayırlar ebedi saadeti netice verdiği gibi!..
İslam hakikatlerini tetikleyip dış aleme çıkartacak dış etken ve kuvvet ise onun rakibi olan küfür ve batıldır. Bu yüzden Allah bazen ve geçici olarak küfür ve batıla yol veriyor ki, yatmış ve gizlenmiş olan İslam hakikatlerinin inkişaf etmesine ve yayılıp neşir ve ihyasına vesile olmasına hizmet etsin.
Aynen bunun gibi; bütün haksızlıklar hakkın güzel yönünü, bütün şerler hayrın nurlu yüzünü, bütün batıllar da İSLÂM’ın hak ve hayattar, hayırlı, nurani ebedi yolunun zuhruna delil ve bürhan olurlar!..
Bab-ı Şefkat NUR