Mektubunda İsm-i A’zamı suâl ediyorsun. İsm-i A’zam gizlidir. Ömürde ecel, Ramazanda Leyle-i Kadir gibi, esmâda İsm-i Âzamın istitarı mühim hikmeti var. Kendi nokta-i nazarımda hakikî ism-i âzam gizlidir, havassa bildirilir. Fakat her ismin de azamî bir mertebesi var ki, o mertebe ism-i Âzam hükmüne geçiyor. Evliyâların İsm-i Âzamı ayrı ayrı bulması bu sırdandır. Hazret-i Ali’nin (R.A.) Ercûze nâmında bir kasidesi Mecmuatü’l-Ahzab’da var. İsm-i âzamı altı isimde zikrediyor. İmam-ı Gazâlî onu Cünnetü’l-Esmâ nâmındaki risalesinde, Hazret-i Ali’nin zikrettiği ve ism-i âzamın muhîti olan o esmâ-yı sitteyi şerh ve hâssalarını beyân etmiştir. O altı isim de فَرْدٌ* حَىٌّ * قَيُّومٌ * حَكَمٌ* عَدْلٌ* قُدُّوسٌ dür.
1. sorumuz: Kendi nokta-i nazarımda hakikî ism-i âzam gizlidir, havassa bildirilir.
üstad hz leri ismi azamı biliyor muydu ve havassa bildirilir, gizlidir derken aşikare 6 isim ismi azam olarak kullanılıyor herkes biliyor?
2. sorumuz: Burda geçen altı ismin 6’sı birden mi ismi azam, yoksa bu altı isimden birimi ismi azam, yada bu isimlerin haricinde bir isim ismi azam mı ki bu 6 isim o isimlerin birer temsili mi olmuş, çünkü bir çok risale-i nurları okuyanlar 6 ismin bütününe 6 sına birden ismi azam olarak bakıyor ki, ismi azam bir tek isim olması gerekiyor ki burada 6 isim geçiyor?
Anlayabildiğim kadarıyla suallerinize bir-iki satır cevap karalayacağım. İlmi, anlayışı, ihlası kavi olan abi ve ablalarımızın yazacaklarını da bekliyorum.
Birinci sualiniz için: Üstadımız hem ism-i a’zama, hem de bütün esmanın en a’zami mertebelerine mazhardır.
Delil olarak iki yer hatırıma geliyor:
10. Sözde:
Haşre akıl ile gidilmemesinin bir sırrı şudur ki: Haşr-i A’zam, İsm-i A’zamın tecellisiyle olduğundan, Cenab-ı Hakk’ın İsm-i A’zamının ve her ismin a’zamî mertebesindeki tecellisiyle zahir olan ef’al-i azîmeyi görmek ve göstermekle, haşr-i a’zam bahar gibi kolay isbat ve kat’î iz’an ve tahkikî iman edilir. Şu Onuncu Söz’de feyz-i Kur’an ile öyle görülüyor ve gösteriliyor. Yoksa akıl, dar ve küçük düsturlarıyla kendi başına kalsa âciz kalır, taklide mecbur olur.
24. Sözde;
Veraset-i Ahmediye (A.S.M.) ile Kadîr ve Muhyî gibi isimlerin mertebe-i uzmasına yetişmeyen, haşr-i a’zamı ve kıyamet-i kübrayı taklidî olarak kabul eder, “Aklî bir mes’ele değildir” der.
Çünki hakikat-ı haşir ve kıyamet, ism-i a’zamın ve bazı esmanın derece-i a’zamının mazharıdır. Kimin nazarı oraya çıkmazsa taklide mecburdur. Kimin fikri oraya girse, haşir ve kıyameti, gece gündüz, kış ve bahar derecesinde kolay görür, itminan-ı kalb ile kabul eder.
İşte şu sırdandır ki: Haşir ve kıyameti en a’zam mertebede, en ekmel tafsilâtla Kur’an zikrediyor ve ism-i a’zamın mazharı olan Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm ders veriyor. Havassa bildirilir demiş, söylenir dememiş. Çünki ism-i a’zamı isim olarak bilmekle, ism-i a’zama mazhar olmak farklıdır. Mesela: Askeriyede bütün yürüyüş hareketlerinin başlangıç komutu MARŞ tır. Marş komutunu öğrendik. Gitsek askeriyeye askerlere marş desek, kıpırdamazlar bile… Marşın askerleri harekete geçirebilmesi için komutanlık derecesine çıkmak lazım. Yüzbaşı yüz kişiyi harekete geçirebilir. Binbaşı bin kişiyi. Bütün orduyu harekete geçirecek komut ancak Genel Kurmay Başkanı Orgeneralden gelir.
İkinci sualiniz için: Üstadımız her ismin en azami mertebesini açıklamakla, aslında her asrın, her müceddit veya evliyanın ism-i azamının farklı olduğunu ders veriyor. Her mesleğin zirvesinin ünvanı farklıdır. Ama temelde ekseri isimler bu altı ismin zımnında, altında veya içinde yer aldığı için Hz. Ali Efendimiz ism-i a’zamı bu altı isim olarak beyan etmiş. Üstadımız da 30. Lem’ada altı isimden her biri için şu ifadeleri kullanmış:
İsm-i A’zam veya ism-i a’zamın altı nurundan biri olan… Demek bir cihette bakıldığında o isim, mesela Kuddüs ismi bütün isimleri içine aldığı için ism-i a’zam sırrına mazharken, başka cihette diğer beş esmayı istiyor. Onlarla hakiki tecelli ediyor. O zaman bir nuru oluyor. Hayy ve Kayyum isimlerinin ayrı bir kategorisi var ki: İsm-i A’zam veyahud İsm-i A’zam’ın iki ziyasından bir ziyası veya altı nurundan bir nuru olan… denilmiş. Biliyoruz ziya asıldır, ziyanın tecellisine nur denir. Demek bu iki esmanın diğerlerine bir rüchaniyeti var
Her müceddit, her evliya bir Peygamberin gölgesinde gider. Yani Onun mazhar olduğu esmanın aynası olur. Üstadımız Peygamberimizin asm. aynası olduğu için, ism-i a’zam ve bütün esmanın azami mertebe ve sırlarına mazhardır.
4. Şuadaki şu cümleye dikkat edelim: Hem hususî olarak bir ilm-i Kur’anî ve hikmet-i imaniye verdi. Ve o ihsanı ile çok mahlukat üstüne bir tefevvuk verdi ve sâbık noktalar gibi çok cihetlerle öyle bir câmiiyet vermiş ki, ehadiyetine ve samediyetine tam bir âyine ve küllî ve kudsî rububiyetine geniş ve küllî bir ubudiyet ile mukabele edebilen bir istidad vermiş.
Madem Üstadımız gizlidir diyor. Bize ölçüleri de vermiş. Nurları sadakatle ve kanaatla okumaya, anlamaya, anlatmaya ve hizmete devam etmeliyiz. İsm-i A’zama mazhar olmadıktan sonra, bilsek ne olur? O emanete layık olmak için azim şartlar lazım. O şartlara ehil olana ise, sormadan cevabı verilir.
Biz bilmesek de, Üstadımızın bilmesi yetmez mi? Risale-i Nur da, ism-i a’zam ve her ismin azami tecellisiyle yazdırıldığına göre, Nurlarla azami meşgul olmak lazım. Ama MEŞGUL OLMAK LAZIM. Bazen birisini ziyarete gideriz. Müsaid mi diye sorduğumuzda meşgul derler. Öyle meseleye dalmış ki, içeriye başkasını almıyor. Aklını, kalbini meselesine teksif etmiş.
Elhasıl: ehadiyetine ve samediyetine tam bir âyine ve küllî ve kudsî rububiyetine geniş ve küllî bir ubudiyet ile mukabele edebilen bir mahiyete gelme gayretine girersek, ism-i a’zama mazhar olma yoluna girmiş oluruz.
Rabbimiz muvaffak etsin. Rızasına muvafık haller versin. Amin.
Ahmet KATIN
Kaynak: Nurluhizmet