“Ben gizli bir hazine idim; bilinmek istedim, mahlukatı yarattım.” (Acluni, Keşfü’l-Hafa, II/132)

Sen olmasaydın, Ey Habîbim, felekleri -Alemleri- yaratmazdım” (Keşf’ül-Hafa)

kuds-i hadislerinin hakikati nedir?..

Risale-i Nur her ikisinin de hakikatinden bahsetmiştir;

“Ben gizli bir hazine idim; bilinmek istedim, mahlukatı yarattım.”

(Acluni, Keşfü’l-Hafa, II/132)

“…Oysa göklerin ve yerin hazineleri Allah’ındır.

Ancak münafıklar kavramıyorlar!..” (münafikun,7)

“Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri Bizim Katımız’da olmasın;

ancak onu belirlenmiş bir miktar olarak indiririz!..” (Hicr,21)

Her cemâl ve kemâl sahibi, kendi cemâl ve kemâlini görmek

ve göstermek istemesi sırrınca,

o sultan-ı zîşan dahi istedi ki, bir meşher açsın, içinde sergiler dizsin;

tâ nâsın enzârında;

saltanatının haşmetini,

hem servetinin şâşaasını,

hem kendi san’atının hârikalarını,

hem kendi mârifetinin garîbelerini izhâr edip, göstersin.

Tâ, cemâl ve kemâl-i mânevîsini iki vecihle müşâhede etsin:

Bir vechi, bizzat nazar-ı dekâik âşinâsıyla görsün; diğeri, gayrın nazarıyla baksın…”(11.söz)

Selef-i sâlihînden İbni Abbas (r.a);

Ben cinleri ve insanları ancak Bana ibadet etsinler diye yarattım” (Zariyat,56)

mealindeki âyeti tefsir ederken,

‘li ya’budûn,’ yani ‘bana ibadet etsinler diye’

lâfzının ‘li ya’rifûn’ mânâsını yani ‘bilsinler’ içerdiğini hep ifade etmişlerdir.

Yani, ibadet, marifet içindir.

Tohumu ve çekirdeği çatlatan şüphesiz Allah’tır; O, ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarmaktadır.” (En’âm,95)

Her varlık duâ eder.

Bir tohum duâ eder;

“Yâ Rab! Kendi sınırlı ve dar istidatlarımla senin bir isminin tecellisine mazhar olmak istiyorum. İçimdeki gizli hazineleri, san’atları şuur sahibi varlıkların gözlerine sunmak istiyorum. Bana güç ver. Sümbüllenip çiçekler açmama imkân ver!..”

“Yâ Rabbi! Bana verdiğin bal yapma görevimi hakkıyla yerine getirebilmem için

bana sayısız çeşit ve güzellikteki çiçeklerin dolduğu bahçeler yarat!..

Yeryüzünü benim için çiçeklerle donat.

Her bir çiçekten bal özlerini toplamam, geriye kovanıma şaşırmadan dönebilmem

ve topladığım bal özleriyle tadı ve lezzeti benzersiz bal yapmamı nasip eyle!..”

“SEN OLMASAYDIN,

EY HABÎBİM, FELEKLERİ -ALEMLERİ- YARATMAZDIM” (Keşf’ül-Hafa)

Kuds-i hadisine gelince;

“Yaş ve kuru her şey Kitab-ı Mübin’de vardır.”

(En’am, 6/59.)
“Biz Kur’an’ı sana her şeyin apaçık bir beyanı olarak indirdik.”( Nahl, 16/89.)

Ayetleri mucibince;

“Hem O’dur ki gökleri ve yeri altı günde yarattı.

Bundan önce ise Arş’ı su üstünde idi.

Bu kâinatı yaratması sizden hanginizin

daha güzel iş ortaya koyacağını imtihan etmek içindir.” (Hud, 11/7)

bu ayet de yer ve göklerin insan için yaratıldığı ifade edilip,

hem de vazifesinin kulluk olması itibariyle,

insanın imtihan da olduğu beyan edilmektedir!..

O halde kulluğun zirvesine çıkan,

mirac’ın sahibi,

insanlığın kamili,

mahlukatın Efendisi,

inananların Resulü,

Nebiler’in Seyyidi,

İman edenlerin İmamı,

Makâm-ı Mahmud’un Sahibi

Muhammed (ﷺ)’ın değil midir!..

İnsan imasıyle, O’() ,

Yani;

Levleke hadisinin hakikati bu ayette icmalen bahsedilmiş değil midir!..

Ve Rabbimiz kadim kelamı olan Kur’an’ı azimişşan’da

O’nun ()’ için;

” Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik.”

(Enbiyâ, 21/107) dememiş midir!..

Ve değil midir ki, Ümmet-i O’nu().’

RAHMET PEYGAMBERİ’ diye anmaktadır!..

Elbette,

esmâsındaki İsm-i Âzam tecellîsiyle,

bütün kâinata nisbeten mümtaz ve mükemmel bir ferdi halk edecek.

Esmâsında bir İsm-i Âzam olduğu gibi,

masnuatında da bir ferd-i ekmel bulunacak ve kâinata münteşir kemâlâtı

o fertte cem edip kendine medar-ı nazar -nazarları kendine celp- edecek.

O fert, herhalde zîhayattan olacaktır.

Çünkü envâ-ı kâinatın en mükemmeli zîhayattır.

Ve herhalde, zîhayat içinde o fert zîşuurdan olacaktır.

Çünkü, zîhayatın envâı içinde en mükemmeli zîşuurdur.

Ve herhalde, o ferd-i ferid, insandan olacaktır.

Çünkü, zîşuur içinde hadsiz terakkiyâta müstaid, insandır.

Ve insanlar içinde, herhalde O’ fert Muhammed () olacaktır.

Çünkü, zaman-ı Âdem’den şimdiye kadar hiçbir tarih,

O’nun gibi bir ferdi gösteremiyor ve gösteremez!..”

(24.mektup)

“Demek O’ nur olmazsa kâinat da, insan da, hattâ herşey dahi hiçe iner.

Evet, elbette böyle bedî bir kâinatta böyle bir zat lâzımdır.

Yoksa kâinat ve eflâk olmamalıdır!…” (19. Söz)

Resûlullah () bir hadisi kudsîde:

“Allah; seni kendi nurumdan,

diğer şeyleri de senin nurundan yarattım, buyurdu.” buyurmuştur.

(Îmân Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175; İbni Hibban, El İhsân XIV-312/6404; Aclûnî, Keşfü’l-Hâfâ I-265/827)

“Şu gördüğün büyük âleme büyük bir kitap nazarıyla bakılırsa, Nûr-u Muhammedî O’ kitabın kâtibinin kaleminin mürekkebidir:

Eğer o âlem-i kebir, bir şecere tahayyül edilirse, Nur-u Muhammedî hem çekirdeği, hem semeresi [meyvesi] olur.

Eğer dünya mücessem bir zîhayat farzedilirse, O’ nur O’nun ruhu olur.

Eğer büyük bir insan tasavvur edilirse, O’ nur onun aklı olur.” (Mesnevi-i Nuriye)

İşte,

“Sen olmasaydın, Ey Habîbim, felekleri (kâinatı) yaratmazdım”

kudsî hadisi, bu sırra işaret etmektedir.” (Keşf’ül-Hafa)

Bab-ı Şefkat Nur

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir